KEBİKEÇ

ÖZLEM PEKCAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÖZLEM PEKCAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ağustos 2024 Cumartesi

KIVIRCIK PAŞA - SERMET MUHTAR ALUS


“Şimdi kim olduğumu anladınız mı? Pardon dediniz mi?” Son dönem Osmanlı tüm çehreleriyle Sermet Muhtar Alus’un kaleminden hem de seyirlik tadında.

Unutturmadıklarımız Serisi
Kıvırcık Paşa
Yazan: Sermet Muhtar Alus
Yayına Hazırlayan: Özlem Pekcan
Dorlion Yayınları

25 Ağustos 2024 Pazar

SOKAKTA HARP VAR - KEMAL AHMET


“Sokakta Harp Var”, Kemal Ahmet’in yazdığı ve hayattayken yayınlanan tek kitap. Biraz daha uzun yaşasaydı gerçekten bilmeyenimiz kalmayabilirdi onu, ancak yine de geç sayılmaz. Mademki elinizde artık bu müstesna kitap, çevirin sayfalarını ve tanıyın Kemal Ahmet’i, tanıyın onun dünyasını.

Unutturmadıklarımız Serisi
Sokakta Harp Var
Yazan: Kemal Ahmet
Yayına Hazırlayan: Özlem Pekcan
Dorlion Yayınları


18 Ağustos 2024 Pazar

TEYZEMİN SAÇLARI NEREDE? - ÖZLEM PEKCAN



“Teyzemin saçları nerede?” Kim, neden ya da nasıl sorar bunu? Hangi dram yan yana getirdiği sadece üç kelimelik basit bir cümleye böylesi yürek delici bir tını yükler? “Teyzemin saçları nerede?” Öyle bir soru ki gerçek olmaktan başka çaresi yok. Bir şiddetin yansıması olmaktan başka imkânı yok. Dünyada kadın olmak zor ama bizim coğrafyada daha zor.

Gazeteci yazar Ülkü Yağmur Ural, gerçek bir hayat hikâyesinden yola çıkarak yazdığı son romanı “Perdeleri Kapatma Anne”de giderek daha büyük bir yara ve sorun haline gelen “kadın cinayeti”ni konu alıyor. Başa gelinceye kadar gazetelerin üçüncü sayfalarında ya da sanal medyaların flaş haberlerinde dehşetle okunmanın ötesine geçmeyen bir olayı anlatıyor. İşte o olay başa geldiğinde o öldürülen kadının nasıl da birisinin annesi, kardeşi, ablası, başkasının evladı ya da teyzesi hâline dönüştüğünü gözler önüne seriyor. =>>>

16 Ağustos 2024 Cuma

HANGİ DOKUNUŞ HANGİ ZAMANIN NERESİNDE - ÖZLEM PEKCAN


Benim babam futbol sevdalısı bir adamdı. Gençliğinde futbol oynamış, kalecilik yapmıştı ancak elim bir kaza sağ elinin yarısıyla birlikte tüm gelecek ümitlerini de yanında götürmüştü. Buna rağmen futbolla ilgisini hiç kesmemişti. İki kızı vardı, erkek olsalardı belki onların da futbol oynamasını isterdi, bilemiyorum. Ama kızlarına kendisindeki sevdanın aynısını aşılamıştı. O Fenerbahçeliydi, biz de. Çocukluğumuzun siyah beyaz televizyonlarında bile çubuklumuz sarı lacivertti bizim.

O tek kanalın yayınladığı her maçı birlikte izlerdik, olmadı radyodan dinlerdik. İngiltere’den sekiz gol yediğimiz de olurdu, Fener’in 4-0’dan maç çevirdiği de. Kornermiş, autmuş, taçtan gol nasıl atılırmış, anlatırdı. Ofsayt neymiş, hangi oyuncu nerede duruyormuş beyaz cama yapışa yapışa tartışırdık. Avrupa kupalarını takip ederdik, özellikle şampiyon kulüpler kupasını. Dünya Kupası maçlarını dört gözle beklerdik, gazetelerin verdikleri boş fikstürleri doldururduk. Ezelden ebede yegâne favorimiz Brezilya idi, o da muhakkak yarı yolda bırakırdı bizi. Almanya’nın, İtalya’nın, Arjantin’in şampiyonluklarını beraber izledik. Maçlar uzadı mı illâ penaltıya kalsın isterdik. =>>>

14 Ağustos 2024 Çarşamba

CARPE DIEM - ÖZLEM PEKCAN


Rüzgâr esti. Taze hava ciğerlerini doldurdu. Salıncak ileriye hareketlendi, uzun saçları arkaya savruldu, geri dönerken de yüzünü kucakladı dağılarak birbirine girmiş tüm telleriyle.

Derken hızlandı rüzgâr, hızlandı salıncak. Peşinde saçları, yüreğini dolduran kanat çırpışlarıyla göğe yükselirken gözlerinin önünde şekillendi belirsiz addettiği gelecek.

Tanımlayamadığı bir korkuya esir düştü benliği ve öfkeli gözleri en kıymetli mücevherlerden daha parlak bir ejderhanın burnundan püsküren alevler tutuşturdu eteklerini. Yanıp da köle dönüşmeden az önce tersine bir hızda tekrar geri çekildi salıncak ve bu kez geçmişin katlanılması zor o hüznü bürüdü ruhunu. Cesetlerin üstüne kapanmış pişmanlıklar içinde ağlaya ağlaya tükenen çaresiz bedenlerin hatıralarına karışmış buldu kendisini. =>>>

12 Ağustos 2024 Pazartesi

NASIL BİLİRDİNİZ? - ÖZLEM PEKCAN


Müteveffayı nasıl bilirdiniz?

Bilmezdik. Belki adamdı kadın döverdi, belki kadındı kaynanasını zehirledi. Hiç fikrimiz yok.

Ama güzel paylaşımları vardı. Azılı muhalifti mesela. Her şeye karşıydı. Karşı olduklarına bile karşıydı. Olsun.

Ayrıca sadık bir taraftı. Yeter ki aynı safta bulunsun. Yanlışı doğru diye savunurdu. Olsun.

Capsleri vardı gülmekten bayıltırdı, reelslerine doyum olmazdı. Hashtag üstadıydı.

İnsta'dan face'den çıkmazdı. X kuşuydu. Tik Tok'da toklardı sık sık. Threads'in ilk müdavimiydi üstelik.
=>>>

10 Ağustos 2024 Cumartesi

TEK NEFESTEN YAKIN - ÖZLEM PEKCAN




Adaletin temeli kesinlikle adaletsizlikti. Zira adalet göreceliydi ve ne peşinden koşanı ne önünden kaçanı tatmin ederdi. Bunu çok iyi bilirdi. Çünkü Yaratıcının yeryüzünde adaleti sağlamakla görevlendirdiğiydi o.

Bunca zamandır, yani dengenin kurulduğu an ile şimdiki arasında bazısına göre yarım göz kırpığı sürede, bazısına göre ise milyonlarca yıldır ilk defa böylesi çaresiz, böylesi yılmış, daha ötesi bedbaht hissediyordu. Sebebi şüphesiz, net ve belliydi: İnsan evlâdı. Üstünde dolaştığı, altında yattığı topraktan başkasını görmemiş, buna mukabil kendisini evrenin merkezi sanacak derecede küstah ve kibirli yaratılmış. Diğer tüm mahlûkattan daha fazla uğraşmasına, itina göstermesine, vakit ve emek harcamasına karşın, asla yola gelmeyen ya da esenlik bulmayan şu yaratılmış. =>>>

8 Ağustos 2024 Perşembe

KIRMIZI HIRKA - ÖZLEM PEKCAN


Geçirdiği kaza yüzünden yüz körlüğüne uğrayan, kendisininki de dahil kimsenin yüzünü göremeyen hastasına doktor, onun durumunda istisna olmadığını anlatmaktadır. Buna mukabil hasta ısrarcıdır ve nerede, hangi ortamda, kimlerle bulunursa bulunsun sadece tek kişiyi tanıdığını söylemektedir: Sekreterini.

Bir müddet düşünen doktor, sekreterin ayırt edici bir özelliği olup olmadığını sorar. Kısa bir istişareden sonra ortaya çıkar ki; sekreter hanım işyerinde daima “kırmızı” bir hırka giymektedir. Bunun üzerine doktor durumu şöyle açıklar: Çalışan ile kıyafeti öyle özdeşleşmiştir ki nezdinde, patron hırkayı gördüğü anda hafızasının derinliklerine önceden işlenmiş yüz hatları zihninde canlanmakta, bu nedenle de sadece sekreterini görebildiğini sanmaktadır. Hâlbuki tanıdığı tek şey kırmızı hırkadır. =>>>

6 Ağustos 2024 Salı

VARLIĞIN İÇİNDEKİ YOKLUK - ÖZLEM PEKCAN


Anlatırlar ki; çok eski zamanlarda yoksul bir balıkçı varmış. Gölde avlandığı bir gün yakaladığı son balığı, o günkü rızkını çıkardığı düşüncesiyle serbest bırakmış. Meğer balık sihirliymiş, gördüğü iyilik karşısında dile gelmiş ve Balıkçı’ya üç dilek hakkı vermiş.

Balıkçı’nın ilk dileği zengin olmakmış. Daha varmadan kulübesinin kapısına gerçekleşmiş isteği. Başına gelenleri tek nefeste anlattığı karısı tüm olanlara sevinmiş sevinmesine ama başka istekleri de yok değilmiş.

Ertesi gün yine göl kıyısına götürmüş ayakları Balıkçı’yı ve ikinci dileğini dilemiş: 

“Kral yap beni!”

Balık kuyruğunu vurduğu suda kaybolurken hızla Balıkçı çoktan kralı imiş meçhul coğrafyadaki meçhul ülkenin. Ancak memnun etmek hiç kolay değilmiş Balıkçı’nın karısını.

Karnı da gözü de aşinalık kazanınca sahip olduklarına, başka başka hırsların peşine düşmüş nihayetinde nefsini uyandırdığı kocasıyla birlikte. Ama ne teki ne hepsi tatmin edebilmiş ikiliyi. Üçüncü kez gittiğinde göl kıyısına Balıkçı Kral demiş ki balığa:

“Tanrı yap beni!” =>>>

4 Ağustos 2024 Pazar

AFFETMEK ŞART MI? - ÖZLEM PEKCAN



Affetmek şart mı?

Basit görünen bu soru için herkesin kendince bir cevabı vardır muhakkak. Benimki de bu yazının konusu olduğuna göre, öncesinde “affetmek” meselesini irdeleyelim biraz. Kelime anlamıyla affetmek, TDK sözlüklerinde kısaca bağışlamak, hoşgörüyle karşılamak ya da mazur görmek şeklinde açıklanıyor. Söz konusu fiil çeşitli düzlemlerde çeşitli kaynak ve hedeflere sahip. Örneğin, İlahî düzlemlerde genellikle yaratan ile yaratılanlar arasında görünürken, dünyevi düzlemlerde ise kişiler, toplumlar ve olaylar arası bir nitelik kazanıyor.

İlahî ve toplumsal konular bir tarafa bırakılarak konuya kişisel gelişim açısından yaklaşıldığında, eylemin genellikle incitici bir olay karşısında olumsuz ve yıkıcı duyguların terk edilmesi sonucu gerçekleştiği kabul ediliyor. Affetme konusu başkaları, yaptıkları ya da kontrol dışı durumlar olabileceği gibi kişinin bizzat kendisi de olabiliyor. =>>>

2 Ağustos 2024 Cuma

MÜKEMMEL KUSUR - ÖZLEM PEKCAN


İnsanlığın değil ama biz insanların inatçı ısrarla aradığı şeylerden biri de mükemmellik. Mükemmelliği bir tür kusursuzluk ya da üst sınırda tamamlanmış bütünlük hali gibi düşünebiliriz belki. Ancak gerçek şu ki tanımını yapmak da, bulmak da gerçekleştirmek de imkânsıza yakın. İmkânsıza ayrıca düşkün olan bizler bunun için çeşitli yöntemler geliştirmekten de geri kalmamışız elbet. Örneğin; Altın Oran. Bir bütünün parçaları arasındaki ideal orantısal uyum.

Canlı ve cansız varlıklarda yaratılışları gereği bulunan bu doğal oran sisteminin ne zaman keşfedildiği ya da ilk defa kimler tarafından kullanıldığı belirsiz. Euclid’in “Elementler”de bundan bahsettiğini, Mısırlıların Keops Piramidi’nde, Greklerin Parthenon’un tasarımında ya da Grek Heykeltraş Phidias’ın heykellerinde bu oranı kullandığını biliyoruz.

Altın Oran’ı kullanan bir diğer isim ise Rönesans’ın büyük ismi Leonardo da Vinci. Matematiksel çizimi Vitruvius Adamı’nda ideal erkek vücudunu iki pozda gösterir usta sanatçı: Çember içine yerleştirilmiş, kolları ve bacakları yukarı ve yana açılmış beden ile kare içine yerleştirilmiş kolları 90 dereceyle yanlara açılmış beden. =>>



10 Ekim 2022 Pazartesi

DAĞIN RUHU




Yazan: Özlem PEKCAN


Dağlar. Ormanların daimi mekânları, envai canlının, güvenli yaşam alanları. Kabuğunun hareketlerine bağlı meydana gelen yeryüzü yükseltileri. Kadim zamanların da günümüzün de kutsalları.

Sümerler, Hititler, Keldâniler ve Mısırlılar, dağların gökyüzünün direği olduğuna inanırlar. Fenikeliler ayinlerini ve tapınaklarını kutsal saydıkları yüksek dağlarda yaparlar.

Moğollar’a göre gökte yaşayan ilâhların yeryüzüne indiği yerler dağ olur. Cermenler için dağlar tanrıya hizmet ve ibâdet için en makbul yerlerdir.

Çinlilerin kutsal saydığı beş büyük dağ, vaktiyle imparatorların ziyaret ettikleri hac mekânlarıdır. Japonlar için en kutsal dağ Fijuyama aynı zamanda yeni doğan güneşe tapınma yeridir. Hintlilerin kutsal dağı ve tanrıların oturduğu Meru dünyanın merkezinde bulunur, etrafında güneş, ay ve yıldızlar döner.

Tanrı Musa Peygamber’e On Emir’i Sina dağında verir. İsa Peygamber Zeytindağında dolaşır, vaaz verir, burada çarmıha gerilir. Hira ise İslâm Peygamberi’ne ilk vahyin indiği dağdır.

Antik çağlara uzandığımızda Eski Yunanda en kutsal dağın Olimpos olduğunu görürüz. Burada Ulu Tanrı Zeus diğer tanrılarla beraber yaşar.  devam


13 Eylül 2022 Salı

HİÇ ZAMANI




Yazan: Özlem PEKCAN

Her şeyden evvel hiç vardı. Mevcudiyetinin yokluğu, varlığını da doğurduğundan işler biraz karışmaktaydı. Ayrıca bu hiç kopkoyu bir karanlıkta ve boşlukta bulunmaktaydı. Bu durum bir yandan yokluğunu var etmekte, bir yandan da varlığının durumunu şüpheli hale getirmekteydi. Var ile yok yer değiştirip, biri diğerinin içinde kaybolup, diğeri öbürünün içinde mevcudiyet kazanırken, kimilerine göre ilâhi bir dokunuş (bir fiske belki), kimilerine göre devasa bir patlamayla karanlık ışığa boğuldu ve hiç evren oldu. Her şey böyle başladı ve böyle aktı zaman.

Peki ama sonsuz bir var ya da yok oluşta, kimin içindi zaman? Ve kim ihtiyaç duyardı zamanı ölçmeye, hatta en küçük birimlerine kadar ayırmaya? Her halde ezelden ebede bu durağanlıkta fazla tutunamayanlar.

Tarih boyunca zamanı gün, ay ve yıl aralıklarına bölen çeşitli yöntemler ortaya çıkmış. Temel prensiplerini ayın dünyanın, dünyanın ise güneşin etrafındaki hareketlerinden alan yöntemleri ay, güneş ve ay-güneş takvimleri olarak sınıflandırmak mümkün.

devam →→→

5 Eylül 2022 Pazartesi

KİM DAHA ÇOK KORKUYOR?




Yazan: Özlem PEKCAN

“Kararı okurken belki de siz benden daha çok korkuyorsunuz!”

Yukarıdaki sözleri, az önce kendisini ölüme mahkûm etmiş engizisyon mahkemesi önünde sarf eder Giordano Bruno.

İki yüzyılı birbirine bağlayan yıllarda yaşamış, İtalyan din adamı, filozof, yazar ve Rönesans’ın önemli isimlerinden Bruno 1548’de Nola’da soylu bir aileye mensup olarak dünyaya gelir. 14-15 yaşlarındayken Dominiken tarikatına girer. Kopernikus düşüncesi ve sistemini tanımasıyla hayatının akışı tamamen değişir. Yazıları, öne sürdüğü fikirler giderek Kilise’nin tepkisini çekmeye, dinsizlikle suçlanmaya başlar, derken kendisini engizisyon karşısında bulur.

devam →→→

29 Ağustos 2022 Pazartesi

TÜRK'ÜN HAKİKİ KURTULUŞ GÜNEŞİ



O gece (29 Ağustos), Afyon Belediye Binası’nın bir odasında Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa önemli bir görüşme yaptılar.

Daha sonraları Atatürk:
“Üçümüz durumu bir defa daha gözden geçirdik ve kesinlikle anladık ki;” diyecekti, “Türk’ün hakiki kurtuluş güneşi 30 Ağustos sabahı bütün parlaklığıyla doğacaktır.”

Çocuk Yüreklerde Atatürk
Kurtuluş Savaşı Yılları
Özlem Pekcan

11 Ağustos 2022 Perşembe

HERKES ŞARKI SÖYLEMELİ



 Yazan: Özlem PEKCAN

Gecenin epey ilerlemiş bir saatindeyiz. Kıyıdan denizin ortasına giderek koyulaşan bir karanlıkta oturuyoruz iki arkadaş, henüz yirmilerinde iki genç insan. İskelenin kumlu ve günden kalan nemli tahtaları üstünde söyleşiyoruz, gülüşüyoruz, geçmişten gelecekten bahsediyoruz, hayaller kuruyoruz, ama hepsinden fazlası şarkı söylüyoruz.

Çocukluğumuzu birlikte geçirdik, şimdilerde gençliğimizi yaşıyoruz ve onun sesi çok güzel. Her seferinde hafifçe dikleşiyor oturduğu yerde, gözlerini yumuyor, derin bir nefes alıyor, ardından aralanırken kirpikleri usulünce başlıyor, usulünce çıkıyor notaları ve nihayetinde nezaketle, şefkatle serbest bırakıyor onları. İzlemeye de dinlemeye de bayılıyorum. Ancak elbette bununla kalmıyorum, ben de eşlik ediyorum her bir şarkıya. Fakat burada küçük, minik, mini minicik bir aksaklık yaşıyoruz. Zira ne ses ne de ritim duygusu var bende, üstelik teknik hiçbir bilgi telâfi etmeye yetmiyor bu durumu. Hayatın tuhaf ikilemlerinden biri işte: Sevdiğimiz her şeyi iyi yapamayız, iyi yaptığımız her şeyi sevemeyiz. Tam da bu noktadayım ben.

Buna rağmen keyfimiz bozulmuyor, neşemiz eksilmiyor. Oradan buradan okumayı sürdürüyoruz, “şunu da söylesene” diye ısrar ediyorum arada, gece bitmedikçe bitmiyor. Az öncenin ılık meltemi hafiften soğuyarak üşütmeye başlarken dalgaları, gevşek topuzundan kurtulmuş kara bir bukleyi doluyor parmağına, başını hafiften deviriyor tek omzunun üstüne:

devam →→→

4 Ağustos 2022 Perşembe

GERÇEK NEDİR?




Yazan: Özlem PEKCAN

En büyük bilmecesi zihnin; rüyalar. Aynı zamanda sihri, büyüsü ve hatta mucizesi. İlmi, felsefi ya da edebi açıdan sürekli ele alınan, araştırılan, anlam yüklenen ancak yine de mekanizması bir türlü çözülemeyen rüyalar.

Uyku dönemleri ve rüyalardan ilk bahseden kişinin Aristoteles olduğu düşünülüyor. Ona göre uyku doğal hayat döngüsünde yer alan dinlenme unsuru iken rüyalar da bu halde tahayyül yetisine bağlı olarak ortaya çıkan görünümlerdir.

Eflâtun, uyku sırasında ruhun özgürleştiğine, rüyada ise gerçek bilgiye erişilebileceğine inanır.

Fârâbî’ye göre kişi mizacına uygun rüyalar görür. Öyle ki; fazilet sahiplerinin rüyaları “ilâhi kehanetler” de içerebilir.

Kindî rüyayı “nefsin duyuyu kullanımdan kaldırıp, düşünceyi kullanması” şeklinde tanımlar. Düşüncede geçen ancak duyuların yetersiz kaldığı her şey rüyalar sayesinde zihinde oluşma imkânı bulur.

İbn-i Sînâ her insanın hayatında en az bir kere rüyasında geleceğe dair uyarıldığını ileri sürer.

Freud için rüyalar bilinçaltına giden ana yoldur ve arzuların tatmininden ibarettir. Ona göre rüyalar, yasaklanmış istekler ile bu istekleri engelleyen güçler arasındaki bir uzlaşma sonucu ortaya çıkar. Belki de bu sebepten çoğunun gerçek anlamı gizli kalır ve araştırılması gerekir.

devamı →→→

29 Temmuz 2022 Cuma

SİHİRLİ DEĞNEK



Yazan: Özlem PEKCAN

Böylesi muazzam bir yaratımda, hiçbir şey göründüğü kadar olamaz ve değil zaten. Bunun bilmesek de fazlasıyla farkındaki bizler gördüklerimizin yanı sıra görmediklerimizle de geçinmemizi sağlayan pek çok yönteme sahibiz. Dünyada mevcut milyar insan kadar yaşama, inanma, umut etme biçimi hatta sistemi mevcut. Kimileri genele dair kimileri ise tamamıyla şahsi.

Peki bu sistemler nasıl işliyor? Basit yöntemlerle belki ama en güncelinde bile binlerce yılın bilgeliği saklı. Bir dua, bir niyaz, bir temenni, işaret ya da hareketle derhal işlemeye başlayan mekanizmalara sahip hepsi.

Şöyle kendimizi bir yoklasak, sıralasak; engelleri aşmak, zorlukları yenmek, amaçlara ulaşmak, tehlikelerden korunmak ya da aklıma gelmeyen bin türlü şey için yaptıklarımızı, uyguladıklarımızı, muhtemelen ilk tespit edeceğimiz husus listemizin emsalleriyle benzerliği kadar eşsizliği olacaktır. Benzer çünkü ortak bilincin ürünü, eşsiz çünkü tamamıyla onu işleyenin hususiyetine sahip. Hasımlara karşı kalkan, bolluk bereket mıknatısı, başarı basamağı, kısmet tarayıcı…

Böyle anlatınca her şey fazlasıyla mükemmel görünüyor, ama hepimiz biliyoruz ki öyle değil. Çünkü bizim donanımımız varsa, kaderin de var. Bizim plânlarımız varsa, illâki onları bozacak başka plânlar var.

İşler yolunda giderken, istediğimizi elde edip, istediğimizi istediğimiz gibi yaparken daha âlâsı olabilir mi kullandığımız yöntemlerin, mekanizmaların? O niyazlar, işaretler ya da hareketlerden daha etkilisi bulunabilir mi? Ama ya her şey tersine döndüğünde, avuçlarımızdan kayıp gitmeye başladığında? O zaman? İşte düğüm!

devamı →→→ 

SÖYLE SÖZÜNÜ

Ad

E-posta *

Mesaj *

kimler gelmiş:)

Twitter

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı