Sakarya Muharebeleri’nde Yunan ordusu; Eskişehir kapılarına dayanırken daha fazla sabredememiş, üç öğretmen arkadaş güç bela elimize geçirdiğimiz yarı kırık bir arabaya, çoluğu çocuğu atınca yollara düşmüştük.
Verdiğimiz karara göre, mümkün olduğu kadar Eskişehir’den uzaklaşacak, görevlerimize Anadolu’nun daha iç taraflarında devam edecektik.
Yollar mahşer gibi kalabalıktı. Analar, babalar yavrularını omuzlarına almışlar yürüyorlar, esaretin, ölümün yaklaşan tırnaklarından bir an evvel uzaklaşmak istiyorlardı. Bağırışlara, çağırışlara kimsenin aldırdığı yoktu. Yollarda, yorgunluktan, susuzluktan düşüp bayılanlar, hatta ölenler vardı.
Şehirden çıktıktan iki saat sonra evvelce tasarladığımız, tehlikesi az, ıssız, o akşam için varacağımız köye daha kestirme bir yola saptık.
İşte onunla tanışmamız, bu yol üstünde, öğleye doğru mola verdiğimiz bir çeşme başında oldu. Sırtında yamalı, kirli, etekleri fitillenmiş bir asker kaputu, elinde kabukları soyulmuş kalın bir değnek vardı ve bütün eşyası da bundan ibaretti. >>>>