Yazan: Özlem PEKCAN
Her şeyden evvel hiç vardı. Mevcudiyetinin yokluğu, varlığını da doğurduğundan işler biraz karışmaktaydı. Ayrıca bu hiç kopkoyu bir karanlıkta ve boşlukta bulunmaktaydı. Bu durum bir yandan yokluğunu var etmekte, bir yandan da varlığının durumunu şüpheli hale getirmekteydi. Var ile yok yer değiştirip, biri diğerinin içinde kaybolup, diğeri öbürünün içinde mevcudiyet kazanırken, kimilerine göre ilâhi bir dokunuş (bir fiske belki), kimilerine göre devasa bir patlamayla karanlık ışığa boğuldu ve hiç evren oldu. Her şey böyle başladı ve böyle aktı zaman.
Peki ama sonsuz bir var ya da yok oluşta, kimin içindi zaman? Ve kim ihtiyaç duyardı zamanı ölçmeye, hatta en küçük birimlerine kadar ayırmaya? Her halde ezelden ebede bu durağanlıkta fazla tutunamayanlar.
Tarih boyunca zamanı gün, ay ve yıl aralıklarına bölen çeşitli yöntemler ortaya çıkmış. Temel prensiplerini ayın dünyanın, dünyanın ise güneşin etrafındaki hareketlerinden alan yöntemleri ay, güneş ve ay-güneş takvimleri olarak sınıflandırmak mümkün.