KEBİKEÇ

TARİH etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TARİH etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ağustos 2022 Pazartesi

TÜRK'ÜN HAKİKİ KURTULUŞ GÜNEŞİ



O gece (29 Ağustos), Afyon Belediye Binası’nın bir odasında Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa önemli bir görüşme yaptılar.

Daha sonraları Atatürk:
“Üçümüz durumu bir defa daha gözden geçirdik ve kesinlikle anladık ki;” diyecekti, “Türk’ün hakiki kurtuluş güneşi 30 Ağustos sabahı bütün parlaklığıyla doğacaktır.”

Çocuk Yüreklerde Atatürk
Kurtuluş Savaşı Yılları
Özlem Pekcan

27 Nisan 2020 Pazartesi

YÜZYILIN MİNNETİ






Yazan: Özlem PEKCAN

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 100. Yılını kutluyoruz. Bu dönemin tanıklığını yapan pek çok yerli ve yabancı eser bulunduğunu hepimiz biliriz. Bunlardan biri de Alaeddine Haïdar tarafından kaleme alınmış “Ankara’da Mustafa Kemal’in Yanında” adlı kitaptır.  

Esasında bu İstanbul ve İzmir’in işgal altında bulunduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının üstünden birkaç ay geçtiği 1920 yılının Eylül ayında Anadolu’ya yaptığı kısa seyahate ilişkin tuttuğu notlardan müteşekkil bir kitaptır.

Muhabirimizin zorlu seyahati, İstanbul’dan hareketin ardından deniz yoluyla İnebolu’ya varışla başlar. Ardından Kastamonu, Ilgaz, Koç Hisar, Çankırı, Kulecik ve Ravlı üstünden Ankara’ya kadar uzanır.  Günler ve saatler süren bir yolculuğun ardından ulaştığı kente dair ilk izlenimlerini şöyle aktarır Haïdar:

“Bir evler yığını tasavvur edin, yarısı savaş sırasında bir yangında harap olmuş. Sadece şehir merkezine yakın birkaç taş bina alevlerin yarattığı yıkıma direnebilmiş. İlk bakışta Kemalistlerin başşehrinin hali içler acısı. 

Sokaklar tuhaf bir kalabalıkla kaynıyor. Göğüsleri fişek dolu, tepeden tırnağa silâhlı, kafalarında onlara savaşçı aynı ölçüde de ürkütücü bir hava bahşeden sarıklı başlıklarla dolaşan çeteler görülüyor. Daha ötede herhangi bir görev ya da talimden dönen düzenli birlikler geçiyor.
 

Ankara’da adım atacak yer yok, boş bir merdiven basamağı bulmayı başaran yolcunun kendisini mesut addetmesi gerek, zira söz konusu basamaklar kayda değer yataklardan sayılabilir. 

Zorlu araştırmalar neticesinde, uyumak için geceliği bir Türk lirasına lütfen bir yüklük kiraladım. Ankara ağzına kadar dolu diyebiliriz, şehrin ana yollarından neredeyse itiş kakış yürüyen karışık ve kalabalık insanlar topluluğu püskürüyor. Tuhaf simalarla karşılaşıyoruz, Küçük Asya’dan gelmiş Tatarlardan, Türkistan Kırgızlarından, muhtemelen Bolşevik Rusya’dan kaçmış Zencilere ve Çinlilere kadar.” 

Haïdar şöyle bir yerleştikten sonra, Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında bulunan tanıdıklarla buluşur ve onlardan kendisini komutana takdim edeceklerine dair söz alır. Yolu iki defa kesişir, kendi deyimiyle “Türk Milliyetçilerinin Komutanıyla”. 

Gar binasının bahçesinde ilk kez karşılaştığı Mustafa Kemal’i şöyle betimler kitabında:

“Boylu, enerjik görünümlü Türk Milliyetçilerinin Komutanı kırklı yaşlarında olmalı. Yorgunluğuna karşın delici bakışları ve çok güçlü bir sesi var.”

Bazı acil meseleler yüzünden fazla sürmeyen ilk görüşmenin ardından sonraki görüşme muhabirimizin öğlen yemeğine davet edildiği gar binasında gerçekleşir:

“Yemekten sonra, sigara içmek için salona geçiyoruz ve onun karşısında oturan ben muhabirlik görevimi yerine getiriyorum. Bütün sohbet esnasında, Mustafa Kemal’in delici bakışlarına hayranlık duymadan edemiyorum. Büyüleyici oldukları söylenebilir. Böylece ben popülerliğinin nasıl gözlerinin ve sözlerinin etkisine dayandırıldığını anlıyorum. Paşa akıcı bir Fransızca konuşuyor.”

Verdiği beyanatı: 

“İşgalcilere karşı savaşan askerlerim ve bütün bir halk, önceki halifelerimizden miras kalan kutsal toprakları müdafaa etmek için ölüyor.  

İlâhi amacın başaracağına dair kör bir inancım var, zira bu inanç, her ne kadar hırsla boğulmak istense de hakkaniyeti temsil ediyor.” Sözleriyle tamamlar Mustafa Kemal.

      İşgal kuvvetlerinin tasavvur edilemez zalimliği ve vahşetine karşın, Anadolu halkının verdiği imkânsız savaştaki dirayeti, Başkomutanın bu “kör” inancını haklı çıkaracak, 1920 Nisanı’nda egemenliği kayıtsız şartsız millete atfeden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı, kazanılan Büyük Zafer’i müteakip Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilânıyla taçlanacaktır.

          Yukarıda bahsi geçen kitap gibi, sayısız pek çok kaynaktan günümüze aktarılan Cumhuriyetimizin yapı taşı bu dönem, her ne kadar artık tarihe mal olmuş görünse de bu günkü bağımsızlığımızın bedelinin, hiç de uzakta kalmayan bir geçmişte büyük fedakârlıklar, atalarımızın canı ve kanı ile ödendiğini hatırımızdan asla çıkarmayalım. 

Demem o ki; içimizdeki minnet duygusunu her daim yaşatalım ve hakkını verelim ki, kutlayacağımız nice 100 yıllara erişelim.

25 Nisan 2020 Cumartesi

ONBEŞLİLERİN TÜRKÜSÜ



Çanakkale Savaşı sırasında, İtilâf Devletleri Nisan 1915’te itibaren kara çıkartmasına başlar ve cephede daha fazla asker ihtiyacı ortaya çıkar. Bu nedenden dolayı Sultan V. Mehmed Reşad Mayıs 1331’de yani Mayıs 1915'de bir irade (emir) yayınlayarak, lise talebelerini de cepheye çağırır. 

Buna bağlı olarak da; Harbiye Nezareti de bir tebliğ yayınlar ve 1314 (1896) doğumlulardan -yani 19 yaşındakilerden- henüz askerlik hizmetine alınmamışlar  ile 1315 (1897) doğumlulardan -yani 18 yaşındakilerden- bedenen gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanma kabiliyeti olanları kıtaya çağırır. 


Bu çağrılar üzerine; Anadolu'nun her yerinden 15 ila 19 yaş arası gençler cepheye koşar. İşte "Hey Onbeşli Onbeşli" diye bildiğimiz Türkü de vatan uğruna hayatlarının baharında gözlerini bile kırpmadan ölüme giden bu gençler için yakılmıştır ve Türküde geçen “15’liler” de aslında 1315 (milâdi 1896 yılı) doğumlu olanlardır.



Türkü'nün sözlerini ve icrasını içerir bir videoyu aşağıda bulabilirsiniz. 


ONBEŞLİLER TÜRKÜSÜ

Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı

Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye

Gidiyom gidemiyom
Az doldur içemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Koyup da gidemiyom

(TRT Dörtlüğü)
Gidiyom gidemiyom
Sevdim terk edemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Gönlünü edemiyom

Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye

Giderim ilinizden (elinizden)
Kurtulam dilinizden
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden

Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye






28 Mart 2020 Cumartesi

ANKARA’DA MUSTAFA KEMAL’İN YANINDA / Alaeddine Haïdar




Yayınevi: Dorlion Yayınevi
Çevirmen: Özlem Pekcan


Yayın Tarihi

ISBN

6052497012

Baskı Sayısı

1. Baskı

Dil

TÜRKÇE

Sayfa Sayısı

88

Cilt Tipi

Karton Kapak

Kağıt Cinsi

Kitap Kağıdı

Boyut

13.5 x 21 cm




KİTAP VE YAZAR HAKKINDA

Savaş muhabiri Alaeddine Haïdar’ın, Kurtuluş Savaşı yıllarında gerçekleştirdiği Anadolu seyahati sırasında tuttuğu notlar France-Orient Komitesi tarafından kitaplaştırılarak bastırılmıştır.
İstanbul ve İzmir’in işgal altında bulunduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının üstünden birkaç ay geçtiği 1920 yılının Eylül ayında, İstanbul’dan hareketin ardından deniz yoluyla İnebolu’ya varışla başlar bu kısa, zorlu ancak önemli seyahat.

İnebolu’dan sonra Kastamonu, Ilgaz, Koç Hisar, Çankırı, Kulecik ve Ravlı üstünden Ankara’ya kadar uzanır. Haïdar, Milli Mücadelenin kalbi bu kentte pek çok tarihi şahsiyetle görüşme fırsatı bulur. İçlerinde en önemlisi kuşkusuz ki Mustafa Kemal’dir. 

Yolu iki defa kesişir, kendi deyimiyle “Türk Milliyetçilerinin Komutanıyla”. İlkinde gar binasının bahçesinde, ikincisinde gar binasında davet edildiği yemekte. Kitapta, ilk Meclis’te tesadüf ettiği genel kurul görüşmeleri ile o dönemde büyük ehemmiyet arz eden Men’i Müskirat Kanunu’nun (Alkollü İçki Yasağına ilişkin Kanun) kabul edilişine ilişkin notlar da yer alır.

Muhabirimiz ayrıca, işgale karşı Anadolu topraklarında verilen topyekün mücadelenin şekli ve niteliği, Kilikya Meselesi ve burada savaşan Fransız askerleri, Yunan mezalimi ile Milli Mücadelenin diğer doğu toplumları üstündeki etkisi hakkında bilgiler verir, Türk tarafının yaklaşımlarını ve görüşlerini aktarır.

Kitap, Haïdar’ın Halide Edib Hanım’ın kaldığı çiftliği ziyaretinin ardından, Anadolu’nun Kemalist kıyılarından ayrılmasıyla son bulur.

Koruma süreleri dolduğundan orijinal metnine açık erişim (1) sağlanan kitabın adına kaynakça ve dizinlerde (2) yer verilmekle, bazı kütüphane (3) kayıtlarında 1920’li yıllarda yapılan baskılara ait nüshaları bulunmakla birlikte, yazarı hakkında ismi dışında bir bilgi mevcutmuş gibi görünmüyor. 

Kitaptaki ifadelerden, yazarın Türk ya da en azından Osmanlı coğrafyası nüfusundan olduğunu, İsviçre’de iyi bir eğitim aldığını çıkarmak mümkündür. İlk Meclis görüşmelerini takip ve steno edebilecek düzeyde Türkçe bildiği anlaşılan yazar, buna rağmen (yine kendi ifadesine göre) Mustafa Kemal’in beyanatını Fransızca almıştır.

Diğer taraftan, kitabın basımını yapan France-Orient Komitesinin, Fransa Dışişleri Bakanlığının himayesinde 1913 yılında kurulduğunu, Onursal Başkanlarından birinin de Pierre Loti olduğunu söyleyebiliriz. Adını Fransa-Şark Komitesi olarak da
Türkçeleştirebileceğimiz söz konusu kuruluşun amacını ise, Fransa’nın doğu ülkelerindeki çıkarlarını gözetmek ve itibarını yükseltmek şeklinde özetleyebiliriz.

Kitapta yazar genellikle sade bir dil kullanır, kimi zaman da anlatımını edebi, hatta romantik betimlemelerle süslemekten kaçınmaz. Milli Mücadelenin kısa süre de olsa yakından tanıklığını yapan bir kalemden Türkçe’ye ilk kez tercüme edilen bu kitabın
çevirdiğiniz her bir sayfasında işgal ve direnişi, düşmanın tasavvur edilemez zalimliğini ve vahşetini tüm çıplaklığıyla görecek, Anadolu halkının verdiği imkânsız savaştaki dirayeti, Başkomutan’ından neferine, köylüsünden vekiline bir ulusun tamamının azmini ve kararlılığını hayranlıkla okuyacaksınız. 

Neticede muhakkak ki Cumhuriyetimizin yapı taşı, tarihimizin bu dönemini yeni baştan gözden geçirme ihtiyacı duyacaksınız.

Minnetle.

Özlem PEKCAN


(1) Project Guttenberg

(2) *Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi

*Açıklamalı Atatürk Kaynakçası, Türker Acaroğlu

*Batı İsviçre Türk Dernekleri Federasyonu web sitesi

(3) *Koç Üniversitesi Suna Kıraç Kütüphanesi

*Bibliothèque nationale de France

*HathiTrust Digital Library

10 Kasım 2019 Pazar

ATATÜRK BÜYÜK DEVRİMCİYDİ


Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde,tarihten bir yaprak düştü önümüze. 

Hayat Tarih Mecmuası, Kasım 1970 sayısında bir röportaj yer alıyor, başlığı:


“Falih Rıfkı Anlatıyor: Atatürk Büyük Devrimciydi”


Ropörtajı yapan kişi Öz DOKUMAN, fotoğraflar ise Sedat Dizici’ye ait.


Derginin 36 ve 40 ncı sayfalarında yer alan söyleşi, şöyle başlıyor: 

Atatürk’ün en yakın devrim arkadaşlarından olan Falih Rıfkı Atay, Türk basınının en eski ve en güçlü yazarlarından biridir. Kalemiyle, fikriyle Milli mücadeleye yardım etmiş, gazetesinde Yeni Türkiye’nin kuruluşu için savaşmıştır. 

Sonra devam ediyor:

Atatürk’ün sofrasında bulunanlardan kaç kişi kaldı ki? O ve Yakup Kadri; bir zamanlar biri Akşam’da diğeri İkdam’da düşman işgali altındaki İstanbul’a, Anadolu’dan haberler vermiyorlar mı? İstanbul halkına Anadolu’dan ümitli seslenişler getirmiyorlar mı?


Falih Rıfkı’nın hemen bütün eserlerini okumuştum ama kendisiyle oturup karşılıklı konuşmak, ondan Atatürk’ü dinlemek fırsatını bulamamıştım.


İşte karşımda şimdi.


ATATÜRK’LE İLK KARŞILAŞMA


Ve Öz DOKUMAN ilk sorusunu soruyor: 

-Atatürk’ün en yakın devrim arkadaşlarındansınız, diyorum. Onunla nasıl tanıştınız? Anlatır mısınız bunu?


Falih Rıfkı anlatmaya başlıyor: 

-Atatürk’ü ilk defa Balkan Harbi’nden hemen sonra Dimetoka’da tanıdım. Küçük rütbeli bir subay olmakla beraber, fikren kumandanlarının üstündeydi. Bun şaşmıştım. Anafartalar zaferinden sonra daha yakından ilgilendim. Fakat İzmir’e girişine kadar kendisiyle yakın temasım olmadı. Kuvây-ı Milliye devrinde Akşam’da günün fıkrası adı altındaki sütunumda onun için savaşıyordum. Bu yüzden Kürt Mustafa’nın hapsine girdim.


Sonradan öğrendiğime göre, Mustafa Kemal Paşa benim yazılarımı takip edermiş. İzmir’e girişinin üçüncü yahut dördüncü günü ben de vapurla İzmir’e gitmiştim. Beni pek samimi olarak karşıladı ve “bundan sonra sizinle beraber çalışacağız” dedi.


DOKUMAN: -İlk karşılaştığınız zamanki hâlini hatırlar mısınız? Yani üzerinizdeki intibaını?


FALİH RIFKI: -Sarışın, temiz giyimli, keskin bakışlıydı. Bütün dikkatleri üstüne çeken bir kumandandı. Onun ilk görüşmemizde hatırımda kalan en kuvvetli sözü “Düşmanın birini denize döktük, ikincisi ile geride savaşmak devrine başlıyoruz” demesi olmuştu.


ÇOK GERİDE KALMIŞ BİR HATIRA


Ropörtajda genel olarak Atatürk'ün verdiği mücadele ve devrimci tarafını anlatsa da,  söyleşinin  sonuna doğru Türk Ordusu'nun İzmir'e girişinden sonra Atatürk'le yaptığı ilk ropörtaj ve belki de ilk anısından da söz ediyor Falih Rıfkı.  

Falih Rıfkı’nın Atatürk ile İzmir’de bir röportajı vardır, diye yazarak giriş yapıyor DOKUMAN ve bunu anlattırmak istiyor: 


- Çok geride kaldı o günler, dedim. Ama büyük bir gazetecilik olayı. Sizden, sizin ağzınızdan bir daha dinlemek, mümkün mü bunu?

FALİH RIFKI: -Atatürk İzmir’de Lâtife Hanım’ın evinde kalıyordu. Tarihi tam hatırlayamayacağım ama, İzmir’e Yakup Kadri ile birlikte gitmiştik. Kramer Oteli’ne elbiselerimizi bıraktık. Yalnız şunu söyleyeyim: İzmir yanıyordu, alevle içindeydi. 


Tam o sırada Fransızlar’ın İstanbul fevkalade komiseri General Pellé, geldi. Atatürk onu merdivende karşıladı, biz de yanındaydık. General Pellé ile görüştü.  Atatürk’ü karşısında görünce General Pellé’nin ayaklarına hafif bir titreme geldi. 


Sonra içeride baş başa konuştular.  General Pellé çekip gitti. Derken biz Atatürk ile konuştuk, o da şunları anlattı:


General Pellé, Türk ordularının İstanbul’a yürümemesi için ricaya gelmiş. O da “Zafer ordularını nasıl durdurabilirim. Ama hemen mütareke yaparsak bu mümkün olur” demiş.





















Atatürk bunları anlattıktan sonra bize döndü:
-Hangi zafer orduları birader, dedi. İzmir’e geldik diye dağılan dağılana. Nerede olduklarını bile bilmiyorum. Şimdi General Pellé acele mütareke hazırlıklarını tamamlamak için gidiyor, diyor gülüyordu. 


Ropörtajın sona erdiğini şöyle tasvir ediyor DOKUMAN: 

Bakıyorum, Falih Rıfkı azıcık yorulmuş: eski hatıraları bir daha yaşadığı için olacak bu. Mırıldanır gibi teşekkür ederek usulca yanından ayrılıyorum, o ise gözlerini Atatürk’ün Kocatepe’ye çıkarken çekilmiş resmine dikmiş, bakıyor.

Ropörtajın tamamını o günkü dergi sayfalarından okumak isterseniz:





 

 

 

 


https://photos.app.goo.gl/7sUOjoqfE2C8jci52

9 Kasım 2019 Cumartesi

ATATÜRK'ÜN EMANETİ


"Türk Milleti Çalışkandır!" diye inançla haykırıyordu cumhuriyetin onuncu yılında.

Kurtuluş Savaşı ve Milli Mücadeleyi en ince detaylarına kadar günlerce anlatırken, Milletine duyduğu sevgi ve saygıyı her cümlesinde vurgulamıştı.

Nutuk; hem bir hesaplaşma, hem de bir mirastır. Büyük mücadeleyi omuz omuza verdiği Milletine duyduğu sorumluluğun bir tezahürü olarak, o zamana kadar yapılmış ve yaşanmışların açıklandığı ve hesabının verildiği belgedir. Aynı zamanda da gelecek nesillere, bu vatan için ne büyük bir savaş verildiğini, ne büyük özverilerde bulunulduğunu gösteren tarihsel bir metindir. Bir anlamda, Nutuk, Atatürk'ün Türk Gençliği'ne miras kaydıdır.

Nitekim;  o büyük konuşmasını tamamlarken, kanlı bir savaşın yıkım ve kayıplarıyla elde edilen zaferi ve kurulan cumhuriyeti gençlere emanet ediyordu.

Atatürk'ün aramızdan ayrılış yıldönümü yaklaşırken tüm zamanların gençlerinin hafızasını tazelemek bakımından Atatürk'ün Gençliğe Hitabesini aşağıda bir kez daha sunuyoruz. Ve her gün O'nu saygı ve sevgiyle anıyoruz .


"Saygıdeğer Efendiler,
Sizi günlerce meşgul eden uzun ve ayrıntılı konuşmam, ne de olsa, geçmişte kalmış bir dönemin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki çocuklarımız için dikkati ve uyanıklığı sağlayabilecek bazı noktaları gösterebilmişsem, kendimi mutlu sayacağım.

Efendiler,
bu konuşmamla, milli hayatı bitmiş sayılan büyük bir milletin, bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve fennin en son esaslarına dayanan, milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen milli belâların ortaya çıkardığı uyanıştır ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.

Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebed muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcûdiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel, sen en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitin düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyet'ine kasd edecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zabt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta ihanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harab ve bîtâb düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbâlinin evlâdı!
İşte bu ahvâl ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"

29 Ekim 2019 Salı

ATATÜRK'ÜN ONUNCU YIL NUTKU NEDEN ÖNEMLİDİR?

  



ATATÜRK'ün, 29 Ekim 1933'te Cumhuriyetimizin kuruluşunun onuncu yılında Ankara'daki kutlama törenleri sırasında yaptığı konuşma "Onuncu Yıl Nutku" olarak tarihe geçmiştir.

Büyük bir imparatorluğun çöküşü sonucu toprakları yağmalanan ve parçalanan, insanları ise köleleştirilmeye çalışılan bir ulusun, yalnızca makus talihini değil, tüm cihan devletlerini de yenerek özgürlüğünü ve onurunu geri aldığı bir dönemin kahramanı ve tanığı evlâtlarına yönelik bu hitap pek çok açıdan önemlidir.


Atatürk'ün; Kurtuluş Savaşını beraber verdiği, her cephesinde birlikte çarpıştığı milletine vefası, sevgisi ve inancı, her cümlesinde kendini gösterir. Bir yandan verilen mücadelenin ne derece büyük ve fedakârca olduğunu anlatırken, öte yandan da gelecek için hedefler belirler.


Büyük ve korkunç savaştan zaferle ancak ağır yıkımla çıkmış millete, ilerleme, gelişme ve çağdaşlaşma yolunda yapılması gerekenleri anlatırken, güvendiği tek dayanak yine milletinin kendisidir.


Çağdaş ve ileri medeniyetler seviyesine ulaşmanın yolu olarak refah, ilim, fen, kültür ve sanata vurgu yapar. Cumhuriyetin varlığını sürdürmesinin anahtarı; milli birlik, beraberlik ve ortak idealler peşinde hareket etmekte, onlar uğruna fedakârlıktan kaçınmaksızın savaşmaktadır.


Ulu Önder; konuşmasını bir millet için olabilecek en güzel temenni ile sonsuza kadar yaşayacak cumhuriyette nice şerefler, başarılar, mutluluklar, huzur ve refah dileyerek "Ne Mutlu Türk'üm diyene" sözleriyle bitirir.


Atatürk'ün 10. Yıl Nutku, sadece bizler için değil, günlük gaileler peşinde büyük hedeflerinden uzaklaşan, kimliğini unutan, iç-dış tehlikeler karşısında dikkati dağılarak zaman zaman yolunu kaybeden her millet açısından örnek alınacak bir "yapılacaklar listesi", başarıya götürecek en kısa "yol haritası"dır.


Cumhuriyetimizin kuruluş yıl dönümünü kutladığımız bugün; her şeyden daha fazla ihtiyacımız; bizi bizden daha iyi anlatan, unuttuklarımızı hatırlatan, aradan geçen onca yıla karşın bize yol gösteren, hedefler koyan bu konuşmadır.


Atatürk'ün Cumhuriyetin 10. yılında yaptığı konuşmayı gösterir aşağıdaki filmi izleyiniz ve metnini bir kez daha okuyunuz.


Kim olduğumuzu sanıyoruz, ama kimiz? Ne yapıyoruz, ama ne yapmalıyız? Atatürk biliyordu...



 



10. YIL NUTKU

 "Türk Milleti,

Kurtuluş Savaşı'nı başladığımızın on beşinci yılındayız. Bu gün Cumhuriyet'imizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu Olsun!

Bu anda büyük Türk Milletinin bir bireyi olarak bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

Yurttaşlarım,
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyeti'dir.

Bundaki başarıyı Türk Milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve birlik olarak kararlı yürümesine borçluyuz.

Fakat yaptıklarımızı asla yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunda ve kararındayız. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve en uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah araç ve gereçlerine sahip kılacağız. Milli kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız.

Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş yüzyılların gevşetici anlayışına göre değil, yüzyılımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmelidir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda başarılı olacağımıza asla şüphem yoktur. Çünkü, Türk Milletinin karakteri yüksektir; Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir. Çünkü Türk Milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü Türk Milletinin yürümekte olduğu gelişme ve uygarlık yolunda, elinde tuttuğu meşale, fen bilimidir. Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan toplumu olan Türk Milletinin tarihsel bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, yaradılışından gelen zekâsını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu sürekli olarak her türlü araç ve önlemler besleyerek geliştirmek milli ülkümüzdür.

Türk Milletine çok yaraşan bu ülkü, onu bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda kendisine düşen uygarlık görevini görevini yapmakta başarılı kılacaktır.

Büyük Türk Milleti,
On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde başarı vaad eden çok sözlerimi işittin. Mutluyum ki bu sözlerimin hiç birinde, milletimin hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.

Bu gün aynı inan ve kesinlikle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Milletinin büyük millet olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda bir kez daha tanıyacaktır.

Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygarlık niteliği ve büyük ugarlık yeteneği, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Milleti,
Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük billet bayramını daha büyük şereflerle, mutluluklarla huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türk'üm diyene!"



Atatürk'ün el yazısıyla,
10. Yıl Nutku


CUMHURİYET NASIL İLÂN EDİLDİ
























Cumhuriyetimizin ilân edilişinin yıl dönümündeyiz. Hepimize kutlu olsun. Aşağıda, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün, bu güne ilişkin NUTUK'ta anlattıklarından kısa bir bölüm var:

"Efendiler, parti toplantısına son verildi ve hemen arkasından meclis toplantısı başladı. Saat, öğleden sonra altı idi. Yasa teklifi Kanun-u Esasi Encümeni (Anayasa Komisyonu) tarafından usul bakımından incelenerek tutanağı hazırlanırken, meclis başka bazı sorunlarla uğraştı.
Sonunda, başkanlık makamında bulunan başkan vekili İsmet Bey, meclise şu bilgiyi verdi: "Kanun-u Esasi Encümeni, Teşkilat-ı Esasiye Kanununun (Anayasanın) değiştirilmesi ile ilgili tasarının hemen görüşülmesini teklif ediyor." "Kabul!" sesleri üzerine, tutanak okundu. Teklif edildiği gibi görüşüldü.

Sonunda yasa, bir çok konuşmacının "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleriyle alkışlanan konuşmalarıyla kabul edildi."
(Alıntı: NUTUK, Hazırlayan:Kemal BEK, Bordo Siyah Yayınları, sf. 728)























"Saygıdeğer efendiler, sizi günlerce meşgul eden uzun ve ayrıntılı konuşmam, ne de olsa, geçmişte kalmış bir dönemin hikayesidir. Bunda, milletim için ve gelecekteki çocuklarımız için dikkati ve uyanıklığı sağlayabilecek bazı noktaları gösterebilmişsem, kendimi mutlu sayacağım.

Efendiler, bu konuşmamla, milli hayatı bitmiş sayılan büyük bir milletin, bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve fennin en son esaslarına dayanan, milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bu gün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen milli beleların ortaya çıkardığı uyanıştır ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum."
(Alıntı: NUTUK, Hazırlayan:Kemal BEK, Bordo Siyah Yayınları, sf. 798)


TARİH BUDUR...


28 Ekim 2019 Pazartesi

CUMHURİYETİN İLANI - Şevket Süreyya Aydemir


"Türk milletinin tabiat ve şiarına en uygun olan yönetim, Cumhuriyet yönetimidir."

Gazi Mustafa Kemal



Cumhuriyet bayramı yaklaşırken, ilânını bir de Şevket Süreyya Aydemir'in kitabından okumalı. İşte aşağıdaki bölümler TEK ADAM'dan (3. cilt 1922-1938)

O gece Çankaya'da İsmet Paşa ile Milli Müdafaa Vekili Kazım, eski kolordu kumandanlarından Sinop mebusu Kemalettin, Sami ve Milli Mücadele Kocaeli Grubu kumandanı Halit Paşalar bulunuyordu. Gazi, Rize mebusu Ekrem ve Afyon mebusu Ruşen Eşref Beyleri de yemeğe alıkoydu. İşte bu yemektedir ki arkadaşlarına:

"Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz" dedi. (sf. 152)

-------

29 ekim günü grup öğleden önce saat 10.00'da toplandı. Gene kabine meselesine girildi. Bu arada Recep Bey (Peker) kabinenin intihap tarzının değiştirilmesi üzerinde durdu. Fikirler gene çatıştı. O zaman Kemalettin Sami Paşa, takririni sundu ve Gazi'nin Meclise daveti kararlaştı. Gazi, Meclise geldi. Artık hazır ve kararlıdır. Şartlar olgunlaşmaşı ve beklenen an, gelmiştir. Gruba beyanatı kısadır:

"Efendiler! Vekiller heyetinin intihabında, fikirlerde de karışıklık hasıl olduğu anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar müsaade buyurun. Bulacağım hal şeklini arzederim."
(sf. 152)


-------

Teklifi kabul olunur. Bu bir saat içinde onun Meclisteki odasına, lüzumlu zatlar çağrılır. Onlara sır açıklanır. Öğleden sonra grup gene toplanır. Reislik mevkiinde Fethi Bey (Okyar) vardır. İlk söz Gazi'ye verilir. Beyanatının şu cümleleri konuyu özetler:

"Muhterem arkadaşlar! Halletmekte müşkülata uğradığınız meselenin sebep ve illeti bütün arkadaşlarca anlaşılmış olduğu kanaatindeyim. Kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildir. Heyeti umumiyenizin hep birden vekiller heyetini seçmeye mecbur olmanızda görülen müşkülatın halli zamanı gelmiştir.


Yüksek heyetiniz bu müşkülün halline beni memur ettiniz. Ben de bundan ilham olarak, düşündüğüm şekli tespit ettim. Onu teklif edeceğim. Teklifim kabule mazhar olursa, kuvvetli mütesanit (birbirine kaynamış) bir hükümet teşkili kabil olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için bir gaye olan Teşkilatı Esasiye Kanunumuzun bazı noktalarını tavzih (açıklığa kavuşturmak) lazımdır. Teklifim şudur."





O zaman tasarısını, Meclis katiplerinden bi
rine verir. Tasarı okunur. Gazi'nin teklifi, cumhuriyeti getirmekteydi... (sf. 153)






Alıntı: TEK ADAM, 3. CİLT 1922-1938, Şevket Süreyya Aydemir, Remzi Kitabevi, 1985, 9. Baskı

SÖYLE SÖZÜNÜ

Ad

E-posta *

Mesaj *

kimler gelmiş:)

Twitter

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı