Yazan: Özlem PEKCAN
YAŞAMI
Niccolò Machiavelli,
1469’da Floransa’da, soyluluktan burjuvalığa düşmüş bir ailenin üçüncü çocuğu
olarak dünyaya gelir. Borçlarını ödeyememesi
yüzünden men edildiği mesleğini gizli gizli sürdüren babası, esasında bireyleri
zaman zaman önemli devlet görevleri üstlenmiş, kentin seçkinleri arasında kabul
edilen köklü bir aileye mensuptur.
İlk
gençlik yılları hakkında fazla bilgi bulunmasa da, kültürel etkilere açık bir
ortamda büyüdüğü, hümanist bir eğitim aldığı, Lâtince öğrendiği, babasının
zengin kütüphanesinde yer alan Lâtin ve Yunan edebiyatının temel klâsiklerini
okuduğu bilinmektedir. Lorenzo dei Medici’nin Floransa’sında yetiştiği düşünüldüğünde
Rönesans’ın hümanistik fikirlerini benimsemesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Nitekim
Lâtinceye ilgisi nedeniyle 1490’lı yılların başında, Romalı şair ve filozof
Lucretius’un Epikurosçu ögeler içeren “De
Rerum Natura” adlı didaktik eserini çevirir.
Fransa
Kralı VIII. Charles, 1494’te İtalya topraklarını işgal eder, şehri yöneten
Mediciler sürülür, cumhuriyet yönetimine geçilerek, idare ve yeni siyasal
kurumların teşekkülü Dominiken din adamı Girolamo Savonarola’ya bırakılır.
Ancak, Rönesans karşıtı vaazlarıyla, hatta günah gördüğü sanat eserlerini
yaktırmasıyla tanınan Savonarola, koyu Katolik olmasına rağmen Kilise’ye
yönelttiği sert eleştirileri yüzünden sapkınlıkla suçlanır ve aforoz edilir, 4
yıl süren teokratik iktidarının ardından 1498’de asılarak yakılır.
Savonarola’yı
deviren burjuvalar kentte tekrar demokratik bir rejim kurar. 1498
Machiavelli’nin kişisel tarihi açısından da büyük önem taşır. Zira 29 yaşını
sürdüğü bu yıl İkinci Kançılarya Sekreterliğine getirilir ve böylece politik
kariyeri başlar. Önceleri basit
yazışmalardan ibaret iş ve sorumlulukları, cumhuriyet yönetiminin yürütme
organı Onlar Kurulunun Sekreterliğini üstlenmesiyle daha da genişler.
Diplomatik ziyaretler, elçilik faaliyetleri, Avrupalı ve İtalyan hükümdarlarla görüşme
ve istişarelerden savaş alanları ile istihkâm bölgelerinin denetlenmesine kadar
uzanan bu görevlerini 14 yıl boyunca sürdürecektir.
1500
yılında, Pisa Kuşatması esnasında, Floransa’ya destek veren Fransız birlikleri
isyan ettiğinde, Machiavelli XII. Louis ile görüşmek üzere Fransa’ya gönderilir.
İlk diplomatik görevidir bu. Beş ay sonra geri döndüğünde, Cesare Borgia’nın,
babası Papa VI. Alexander’in de desteğiyle, kendisine bir devlet kurmak
amacıyla İtalya’nın orta kesimine yaptığı seferler yüzünden cumhuriyeti büyük
bir sarsıntı içinde bulur. Bu arada, 1501’de altı çocuğunun annesi Marietta di
Corsini ile evlenir.
1502’de
kentin üstündeki tehdidin giderek artması nedeniyle iki kez gönderildiği
Urbino’da Cesare Borgia’yla görüşür ve onun Sinigaglia’da ayaklanan
adamlarından intikam alışına tanıklık eder. Cesare’nin zalim, kararlı ve kurnaz
kişiliği Machivalli’yi epeyce etkiler.
Aynı
sene, Piero Soderini ömür boyu Cumhuriyet Sancaktarı seçilir. Machiavelli kısa
sürede onun güvenini kazanarak halktan asker toplanması düşüncesini kabul
ettirir. Pisa’ya karşı verilen savaşta paralı askerlerin başarısızlığa uğraması
üzerine 1505’de uygulamaya geçilir ve bu çerçevede ordunun yeniden
yapılandırılmasına yönelik 1506’da oluşturulan Dokuzlar Kurulu Sekreterliğine atanır. Machiavelli, önceki
görevlerini yürütmeyi sürdürürken, diğer yandan da askere alma işlerini yerinde
görmek ve denetlemek için bölgelere ayrılan cumhuriyet topraklarında
dolaşmaktadır artık.
Papa’nın
da desteğini arkasına alan Kutsal Roma-Germen İmparatoru I. Maximilian’ın,
İtalya’ya karşı sefer hazırlıklarına girişmesi üzerine, Aralık 1507’de kent
yönetimi, devletin muhtemel bir saldırıdan uzak tutulmasını sağlamak niyetiyle
Machiavelli’yi onunla görüşmeye gönderir. Dönüşünde Floransa’nın, Pisa kentini
yeniden ele geçirmek üzere harekete geçtiğini görür, bundan faydalanarak yeni kurduğu
orduyu cepheye sürer ve birliklere bizzat komuta eder. Savaşı kaybeden Pisa 8
Haziran 1509’da teslim alınır.
1510’da,
Machiavelli Fransa’ya gönderilir. Görevi Floransa’nın müttefiki Kral XII.
Louis’yi Papa II. Julis ile barışa ikna etmek, en azından topraklarının savaş
dışı kalmasını sağlamaktır. Ancak, büyük bir savaş çıkacağına kani şekilde geri
döner ve bütün gayretiyle kenti silâhlandırmaya başlar.
1511’de
yeniden Fransa’ya gider. Bu sefer ki görevi Kralın desteklediği, ancak Papa’yı
Floransa’ya karşı kışkırtan Pisa Konsili’nin dağıtılmasını sağlamaktır.
Maksadına ulaşır ve döner dönmez bunu gerçekleştirir.
Fakat
bu sıralarda, Papalık, Venedik, Ferrara Dükü, Katolik Fernando ve VIII. Henry
tarafından Fransa’ya karşı oluşturulan Kutsal İttifak, Milano’da Sforzaların,
Floransa’da da Medicilerin başa geçirilmesini kararlaştırmıştır.
Böylece
Papa ordusuyla kentin üstüne yürür, Piero Soderini azledilirek kaçmak zorunda
kalır, cumhuriyet yıkılır ve 1512’de Mediciler yönetimi tekrar ele geçirir. Tüm
bu gelişmelerin sonunda Machiavelli de görevlerinden uzaklaştırılır, ağır bir
para cezasına çarptırılır ve saraya girmesi bile yasaklanır.
Ertesi
yıl, Medicilere karşı düzenlenen bir komploda ismi geçer, tutuklanır, hapse
atılır ve işkence görür. Suçlamaların
hiç birini kabul etmez, serbest kaldığında iş bulamaz hale gelir. II. Julius’un
ölümü üzerine Giovanni dei Medici, X. Leo adıyla Papalık makamına oturduğunda
bağışlanmak ümidiyle “Canto degli
Spiriti Beati / Kutsanmış Ruhların Şarkısı” adlı bir beste yapar, ancak
beklediğini bulamaz. Maddi sıkıntıya düşen Machiavelli, San Casciano
yakınlarındaki aile mülküne yerleşir. Politik hayattan ve hareketli diplomatik
görevlerden uzaklaştırılması, alıştığı sosyal çevreden dışlanması onu edebi ve felsefi
çalışmalara yönlendirir. “Il Principe”
ve “Discorsi” gibi en ünlü ikisi de
dahil pek çok eserini, neredeyse zorla ikâmet ettiği bu küçük çiftlik evinde
yazacaktır.
1516’dan
itibaren Machiavelli, yeniden Floransa’da görülmeye, kendisini “usta” kabul
eden ve model alan genç entelektüellerden oluşan bir grupla Oricellari
Bahçeleri’nde, başka deyişle Rucellai Saray Bahçelerinde buluşmaya başlar. Aynı
zamanda, Medicilerle de yakınlaşmaya çalışmaktadır.
Bu
dönemde Dük Lorenzo dei Medici’nin ölümü üzerine Floransa’nın başına Kardinal
Giulio dei Medici geçer. Çabaları karşılık bulan Machiavelli nihayetinde
Kardinalin, dolayısıyla Medicilerin himayesine girmeyi başarır. Bu süreçte ilk
önce sıradan bir mesele için Lucca’ya gönderilir. 1520’de ise Floransa
Üniversitesi tarafından Cumhuriyet’in resmi tarihçisi olarak atanır ve kentin
tarihini yazmakla görevlendirilir. Aynı yıl, Papa X. Leon, bir anayasa taslağı
hazırlamasını ister. Machiavelli, Papa yaşadığı müddetçe otoritesini koruyacak,
ancak ölümüyle birlikte tamamen demokratik yönetime geçişi sağlayacak,
cumhuriyetçi ilkeler içeren bir taslak hazırlar. Yaptığı bu çalışma tabii ki
kabul görmez.
Yönetimde
bazı reformlar yapmak isteyen Kardinal Giulio, 1521’de Papa’nın ölümüyle iyice kuvvetlendiğinde,
Machiavelli de “Dell’Arte della Guerra”
başlıklı eseri ile esasen Papa’ya sunmayı düşündüğü “Discorsi”yi gözden geçirerek, Kardinale takdim eder.
Papa
X. Leon’un ardılı Papa VI. Hadrianus’un da Eylül 1523’te ölmesinden sonra
1524’te Giulio dei Medici VII. Clemens adıyla Papa seçilir. Bunun üzerine
Machiavelli, bir siyasetçi gibi kaleme aldığı, “Istorie Fiorentine” isimli sekiz kitaplık eserini hızla tamamlar
ve yeni Papa’ya sunar.
1525’ten
itibaren diplomatik faaliyetlerine tekrar başlayan Machiavelli, 1526’da
istihkâm çalışmalarını denetlemek üzere oluşturulan Kurul’un sekreterliğine
getirilir. Ardından, Papa’nın Kutsal
Roma-Germen İmparatoru V. Karl’a karşı kurduğu ittifakta yer almak üzere
ordusuyla birlikte Papalık Naibi Francesco Guicciardini’nin kuvvetlerine
katılır. İzlenen tutarsız dış politika yüzünden İmparatorun başlattığı savaş
1527’de Roma’nın yağmalanmasıyla son bulurken, Papa’nın uzlaşma girişimini
hoşnutsuzlukla karşılayan halk ayaklanır ve Medicileri bir kez daha kentten
kovar. Böylece Floransa’da cumhuriyet yeniden kurulur.
Seneler
önce olduğu gibi Machiavelli bir kez daha tüm görevlerinden uzaklaştırılır ve
işsiz kalır. Mediciler zamanında üstlendiği sorumluluklar ve yürüttüğü faaliyetler
kendisine karşı düşmanca, güvensiz bir tutum sergilenmesine sebebiyet verir.
Büyük bir hayal kırıklığına uğrayan Machiavelli, hızlı seyreden hastalığının
ardından 22 Haziran 1527’de hayatını kaybeder. Hemen ertesi gün de Santa Croce
Kilisesine gömülür.
En
ünlü iki eserinden “Discorsi” 1531’de,
“Il Principe” 1532’de, yani
ölümünden yıllar sonra yayımlanır. Özellikle şaheseri kabul edilen “Il Principe / Prens” de öne sürdüğü
fikirler öyle tepki çeker, öyle büyük tartışmalara yol açar ki, dinsizlik ya da
sapkınlık gibi ağır suçlamalara mâruz kalır, sonuçta 1559 yılında tüm eserleri Katolik
Kilisesi’nin “Yasak Kitaplar Dizini”ne
konur.
BAŞLICA ESERLERİ:
İtalya tarihinde, edebiyatçı, siyasetçi ve düşünür olarak
büyük etkilerinin yanı sıra yadsınamaz önemli bir yeri bulunan Machiavelli
yaşamı boyunca pek çok eser vermiştir. Bunlardan başlıcaları aşağıdaki şekilde
listelenebilir.
Del Modo di Trattare I Popoli della
Valdichiana Ribellati / Valdichiana’nın İsyan Eden Halkına Nasıl Davranılacağı
Hakkında (1503): Antik Roma dönemine atıflarda
bulunduğu, hayranlığını gösterdiği ve aktif siyaset önerdiği bir rapordur.
Fazla bilinmeyen ancak ilgiyi hak eden yazında, Machiavelli Floransa’ya bağlı
Valdichiana halkının (yani Arezzoluların) başkaldırısını, sebeplerini ve Floransa’nın
karşılığını tartışır, tarihsel örnekler verir, çıkarımlarda ve tavsiyelerde
bulunur.
Descrizione del Modo Tenuto dal
Duca Valentino nell’Ammazzare Vitellozzo Vitelli, Oliverotto da Fermo, Il
Signor Pagolo e Il Duca di Gravini Orsini / Valentino Dükü’nün; Vitellozzo
Vitelli, Oliverotto da Fermo, Signor Pagolo ve Dük Gravini Orsini’nin
Öldürülmesinde Takındığı Tutumun Tasviri (1503): Kariyerinin
ilk yıllarında iki kez Cesare Borgia ile görüşmeye gönderilen Machiavelli, bu
dönemde Cesare’nin Sinigaglia’da kendisine karşı harekete geçen adamlarından
intikam alışına da tanıklık eder. Bu kanlı olayı anlattığı değerlendirmesinde,
bir yandan Dük’ün Floransa için büyük tehdit olduğunu yazarken, diğer yandan da
onun İtalya’da güçlü bir devlet kuracak kudreti bulunduğunu belirtir. Zalim,
acımasız ve kanlı yöntemlerini tasvip eder gibidir.
Decennali / Yıllıklar (1509): “Decennale
Primo / İlk On Yıllık”,
1494-1504 arası İtalya tarihini anlatır, “Decennale
Secondo / İkinci On Yıllık” dönem tarihinin devamı niteliğindedir, ancak
tamamlanmamıştır.
Ritratti delle Cose della Francia /
Fransa’nın Portreleri (1510): Machiavelli, bu eserde
Fransa Kralı XII. Louis’nin sarayındaki elçiliği sırasında yaptığı gözlemleri
paylaşır.
Ritratti delle Cose dell’ Alamagna
/ Almanya’nın Portreleri (1512): Kutsal Roma-Germen
İmparatoru I. Maximillian İtalya’ya karşı sefer hazırlığındayken, Floransa
Sancaktarı Saray’daki elçisine güvenmediğinden, Machiavelli’yi İmparatora elçi
olarak gönderir. Yazar, bu görevi esnasında Almanya ve İsviçre hakkında edindiği
gözlemlerini Floransa’ya döndüğünde “Rapporto
delle Cose della Magna / Almanya Hakkında Rapor” başlığıyla raporlaştırır
(1508). Dört yıl sonra yayımlanan ve raporunun temel teşkil ettiği bu edebi
versiyonda da Alman devletinin güçlü ve zayıf taraflarını işler.
La Mandragola / Adamotu (1518): İlk
önce “Commedia di Callimaco e di
Lucrezia”, daha sonra ise “Mandragola”
adı verilen eser, Lâtin tiyatrosu etkileri taşıyan özgün, satirik ve eğlenceli
bir tiyatro oyunudur. Machiavelli’nin insan tabiatı hakkındaki kötümser
yaklaşımı kendisini burada da gösterir. Floransa toplumunun ikiyüzlü ahlâk
anlayışının ve din adamlarının sahtekârlıklarının sergilendiği eser İtalyan
Rönesans Tiyatrosunun en iyi komedisi kabul edilir.
La Vita di Castruccio Castracani da
Lucca / Castruccio Castracani’nin Yaşamı (1520): 14. yüzyılın en
ünlü simalarından Lucca’da hüküm süren Dük Castruccio Castracani’nin hayatını
anlatır. Bu kısa biyografik eser sayesinde, Machiavelli Floransa tarihini
yazmakla görevlendirilecektir.
Dell’Arte della Guerra / Savaş
Sanatı Hakkında (1520): Machiavelli’nin, savaş sanatı ve
askerlikle ilgili düşüncelerinin yanı sıra orduda yapılmasını zorunlu bulduğu
yenilikler konusundaki görüşlerini içerir. 7 kitaptan oluşan eser, Floransa’da
beş kişinin katıldığı söyleşiler biçiminde kaleme alınmıştır.
Clizia (1525): Plautus’un
Casinası’ndan ilhamlar taşıyan eser ilk kez 1525’te sahnelenir, basımı ise
ancak 1537’de yapılır. Otobiyografik
etkiler taşıyan komedi, Mandragola kadar özgün olmasa da büyük ilgi görmüştür.
Istorie Fiorentine / Floransa
Tarihi (1525): Kuruluştan Lorenzo dei Medici’nin
ölümüne kadar Floransa tarihini anlatır. 8 kitaptan oluşur.
L’Asino d’Oro / Altın Eşek (1526): Antik
Çağ filozoflarından Lucius Apuleius’un aynı adlı eserinden ilhamla, üçlükler
halinde yazılmış, ancak tamamlanmamış satirik şiirde, düşünen bir eşeğe dönüşen
genç Lucio’nun öyküsü anlatılır.
Discorsi Sopra La Prima Deca di
Tito Livio / Titus Livius’un İlk On Kitabı Üzerine Konuşmalar (1531): 1513-1521
yılları arasında, Romalı tarihçi Titus Livius’un tamamlanmamış eseri Roma
Tarihi’nden yola çıkılarak yazılmıştır. Üç kitaptan oluşur. Birinci kitap Romalıların
işlerini, ikinci kitap imparatorluğun genişlemesini, üçüncü kitap ise kişisel
eylemlerin cumhuriyet üstündeki etkilerini anlatır. Machiavelli’nin ölümünden
sonra yayımlanan bu eserinde, Prens’te ele aldığı ya da değindiği konulardan
bazılarını daha detaylı işlediği görülür.
Il Principe / Prens (1532): Detayları sonraki
başlıkta yer alan eser, 1513 yılının
Temmuz-Aralık ayları arasında kaleme alınır, ilk basımı yazarın ölümünden beş
yıl sonra yapılır. Elinizdeki çevirinin temelini ise 1814 tarihli baskısı
oluşturmaktadır. Geleneksel ilkeler yerine, lâik ve faydacı bir etik önermesi
yüzünden eleştiri ve saldırılara hedef olan kitapta Machiavelli, genelde bir
devletin -özelde ise İtalyan- birliğini ve devamını sağlamak amacıyla başa
geçen kudretli bir hükümdarın nitelikleri, yöntemleri ve kullanabileceği
araçları anlatır.
Favola di Belfagor Arcidiavolo /
Baş Şeytan Belfagor’un Öyküsü (1549): 1515-1520
yılları arasında kaleme alınan ve ancak yazarın ölümünden sonra yayımlanan
eserde, Pluton tarafından dünyaya gönderilen Belfagor’un başından geçenler
mizahi bir dilde anlatılır. Yer altı tanrısının emrini yerine getirerek bulduğu
bir kadınla evlenen iblis, karısının kendini beğenmişliği, bencilliği ve kibri
karşısında o kadar çaresiz kalır ki sonunda cehenneme geri dönmeyi tercih eder.
Dialogo o Discorso Intorno alla
Nostra Lingua / Dilimiz Hakkında Diyalog ya da Konuşma (1730): Floransa’da
konuşulan dilin, edebiyata en uygun dil ve İtalya’nın diğer kentlerinde
kullanılanlardan daha üstün olduğunu göstermek amacı taşıyan eserde yazar ülkenin
ortak dilinin “İtalyanca” yerine “Floransaca” olarak adlandırılması gerektiğini
iddia eder. 1508-1509 arası yazıldığı tahmin edilen metin de Machiavelli’nin ölümünden
sonra basılmıştır.
Mektuplar:
1497-1527 arasında yazılan mektuplarda dönemin
sosyal ve siyasal koşullarının etkisi net bir şekilde görülür. Bunların
arasında en ünlüsü, Machiavelli’nin 10 Aralık 1513’te Francesco Vettori’ye
gönderdiği ve Prens adlı bir eser yazdığını haber verdiği mektuptur.
PRENS
“Il Principe” ya
da lâtince başlığıyla “De Principatibus”,
Machiavelli’nin aktif siyasi faaliyetlerden uzaklaştırıldığı dönemde
mecburi ikâmette bulunduğu San Casciano’da yazılır ve ölümünden sonra 1532’de
basılır. Bir ithaf ve 26 bölümden meydana gelir.
Önce Papa X. Leon’un
kardeşi Giuliano dei Medici’ye, onun ölümü üzerine de Lorenzo di Piero dei
Medici’ye yapılan ithafta, eserin kaleme alınma maksadı açıklanır. Yazar,
modern zamanların uzun tecrübesi ile eski zamanların sürekli öğretisi sayesinde
hükümdarların yönetim biçimleri ve kurallarına ilişkin edindiği bilgiyi sunarak,
Muhteşem Lorenzo’nun yüksek niteliklerinin gerektirdiği yüceliğe erişmesine
katkıda bulunmak istediğini ifade eder.
Diğer bir beklentisi de kuşkusuz; uzun inceleme ve araştırmalar sonucu
hazırladığı kitabı vasıtasıyla çektiği sıkıntıların fark edilmesini sağlamak ve
hükümdarın lütfuna mazhar olmaktır.
Prens’te ele alınan
temel konular aşağıdaki başlıklar altında incelenebilir:
Prenslikler: Machiavelli
öncelikle kaç tür prenslik bulunduğunu ve bunların ne şekilde elde edildiğini
açıklar. Ona göre, Prenslikler; kalıtsal, yeni, karma ve kilise prenslikleri
olarak dörde ayrılır.
Kalıtsal prenslikler; kan bağına dayalıdır, atalardan miras kalır,
bu bakımdan daha köklü ve sağlamdır.
Yeni Prenslikler; kan bağına ve
soya bağlı olmaksızın, yeni bir Prens tarafından, kimi zaman silâh ve erdemle,
kimi zaman şans eseri, bazen de alçak yöntemlerle ele geçirilen ya da kurulan devletlerdir.
Bunları muhafaza etmek ve devamını sağlamak hiçbir zaman kolay değildir.
Karma Prenslikler; yeni ve eski unsurların
bir araya geldiği yönetimlerdir. Örneğin, yeni devlet kurmuş yeni Prens, kan ve soya bağlı köklü bir iktidarın
topraklarını ele geçirdiğinde, karma bir devletin hükümdarı haline gelir.
Kilise Prenslikleri; dinin kudretli
ve nitelikli kadim kurallarıyla yönetilen, Papa’ya bağlı devletlerdir.
Ordular:
Machiavelli,
orduları; paralı, yardımcı, karma ve has ordular şeklinde sınıflandırır.
Paralı ordular, isminden de
anlaşılacağı üzere, paralı askerlerden meydana gelir. Böyle bir orduya sahip
devlet asla güvende ve sağlam değildir. Çünkü askerleri kusurlu, disiplinsiz,
sadakatsiz, güvenilmez ve zalimdir.
Yardımcı ordular, kudretli başka
bir iktidarın destek amacıyla gönderdiği kuvvetlerdir. Kesinlikle faydasızdır
ve paralı ordulardan cok daha tehlikelidir. Zira başarısızlığa uğrarlarsa,
yardım için geldikleri topraklar yıkıma uğrar, zafer kazandıkları takdirde de
buralar onların esaretine girer.
Karma ordular, bir kısmı
paralı, bir kısmı da devletin kendi askerlerinden oluşur. Sadece paralı ya da sadece yardımcı
ordulardan daha iyi ancak has ordulardan daha düşük seviyededir.
Has ordular; tebaadan,
yurttaşlardan ya da güvenilir adamlardan meydana gelir. Kuvvetli orduları
bulunmayan iktidarlar güvende değildir ve ortaya çıkacak tehlikeler karşısında varlıklarını
sürdürebilmeleri kadere kalmıştır. Bu yüzden her Prensin önceliği has ordusunu
kurmak olmalıdır.
Prensin
görevleri: Biricik ve tek amaç, iktidarı korumak,
devletin devamlılığını ve güvenliğini sağlamaktır. O nedenle de Prens savaş, savaş düzeni ve disiplini
dışında başka düşünce ve uğraş edinemez. Bu nedenle savaş fikrinden asla
uzaklamamalı, barış zamanlarında fiilen ve aklen sürekli talim yapmalıdır.
Fiilî
talim, orduların en iyi biçimde teçhiz edilmesini, eğitilmesini ve sürekli araziye
çıkarılmasını kapsar. Aklî talim ise Prensin tarih okumasını, geçmişte büyük
zaferler kazanmış ünlü kişilerin davranışlarını incelemesini, öğrenmesini ve taklit
etmeyi başarmasını gerektirir.
Machiavelli’ye
göre, bir devlet kazanmanın yolu askerlik sanatında ustalaşmaktan geçerken, kaybetmenin nedeni ise bu
sanatı küçümsemekten kaynaklanır.
Prensin nitelikleri: Prensin tutum ve
davranışları, insani bakımdan değil, devletin sağlamlığı, gücünü koruması ve
artırması, varlığını sürdürmesi açısından ele alınır. Devletin güvenliği
tehlikedeyse ya da tebaanın varlığı zarar görüyorsa, Prens erdemli davranmaktan
kaçınabilir. Aynı şekilde, iktidarı
korumak, düzeni sağlamak ya da sadakat görmek için gerektiğinde erdemsiz hatta
ahlâk dışı tutumların tercih edilmesinde sakıncası yoktur. Önemli olan dengeyi
sağlamak ve aşırıya kaçmamaktır.
Örneğin,
Prens amacına ulaşmak için söz vermekten çekinmemeli, bununla beraber şartlar
değişerek aksi bir hal ortaya çıktığında sözünü yerine getirmekte ısrar etmemelidir.
Cömertlik, iktidarı ele geçirmek için etkili bir yöntemdir, ancak başkalarının
kaynaklarını kullanmak çok daha akıllıcadır ve işe yarar. Zalimlik ve korku
salmak, iktidarı pekiştirir. Buna rağmen, nefret edilir bir hükümdar haline
gelmekten sakınılmalıdır.
Prens
tüm hal ve hareketlerinde itibarını korumaya, hatta artırmaya özen
göstermelidir.
Erdem
ve kusurlar:
Bir
Prensin iktidarını koruması ve sürdürmesi pek çok etkene bağlıdır. Tebaa ve
ordu üstündeki itibarı bunlardan biridir; ilginçtir ki bu da iktidarının
akıbetiyle yakından ilişkilidir.
Machiavelli,
yukarıda da anlatıldığı gibi Prensin erdemli bir karaktere sahibi olmasını
daima önemser, üstelik şartlar gerektirdiğinde değilse bile öyleymiş gibi hareket
etmesini önerir. Bundan daha çarpıcı görüşü ise, iktidar ve devletin çıkarları
zorladığında iyi davranışların bir yana bırakılabileceği konusundaki fikir ve
önermelidir. Ona göre, bir davranışın nev’inden ziyade, maksadı sağlayıp
sağlamadığı önemlidir. Eğer kusurlu ya da kötü fiiller ancak sonuca
ulaştıracaksa, bunları uygulamakta hiç beis yoktur.
Kitapta,
erdem ve kusurlar sürekli yer değiştirir. Devlete zarar vereceğini bile bile
erdemli huylardan vaz geçmemek, büyük kusurdur. Zafere ulaşmak için kötü ve
zalim davranmaya ihtiyaç varsa, bunları uygulayabilmek de meziyet sayılır. Buna
mukabil Yazar, başka hal çaresi yoksa bu tür yollara başvurulması gerektiğini
sık sık vurgular. Kendisini mazur ve fikirlerini daha kabul edilebilir göstermektir
biraz da niyeti.
Talih
ve kader: Erdem kadar iktidarı etkileyen unsurlardan bir diğeri de talihtir. Sıradan
insanlar bile şansları yaver giderse zahmetsizce prens olabilir; akıl, beceri
ve gayretle bunu sürekli kılabilirler. Bazen de aksine rastlanır; şansı dönen
kudretli bir prens aniden alaşağı oluverir. Bu yüzden, akıllı kişi zor
zamanlarda gelen darbelere dayanabilmek için işlerin yolunda gittiği
dönemlerden en iyi şekilde faydalanmaya bakmalıdır. Bazen de talih tarafını tuttuğu
Prensin, aleyhinde düşmanlar yaratarak, onun bunları bertaraf etmesini ve daha
yükseğe çıkmasını sağlar.
Machiavelli,
talih ve kadere inandığını ifade etmekle birlikte, özgür iradeyi de göz ardı
etmez; en azından dünya işlerinin yarısında etkili olduğunu savunur. Sadece
talihine güvenen bir Prens, şansı döndüğünde kolayca yıkıma uğrar. Bu yüzden en
iyisi zamanın şartlarına uyum sağlamayı becermektir. Saygı va sabırla hükmeden
biri etrafındaki şartlar ve olaylar yönetimini iyi kılacak şekilde cereyan
ediyorsa başarılı kabul edilir; ancak şartlar ve olaylar değiştiğinde o da
davranışını değiştirmezse felâket kaçınılmazdır.
Yazara
göre talih değişken ve güvenilmezdir. Ancak yenilmez ve yönlendirilemez değildir,
ona karşı cesur ve atılgan davranmak daha çok işe yarar. Zira tıpkı kadınlar
gibi talih de gençlerin dostudur, bu nedenle onlar tarafından büyük bir
cüretkârlıkla ve temkinsizce yönetilir.
Din:
İktidarın
sürekliliğini temin eden önemli bir olgu da dindir. Örneğin, Kilise
Prenslikleri, kudretli ve nitelikli kadim dinsel kurallara dayanmaları
sayesinde her şekilde varlıklarını sürdürürler. Korunma, idare ya da tebaa
sorunları yoktur. Tüm Prenslikler içinde sadece bunlar, güvende ve mutludur.
Temelde
lâik bir dünya görüşüne sahip Machiavelli açısından “din” önemli ve vaz
geçilmez bir araçtır. Dindarlık bir erdemdir, övgüye değer ve tabii ki tercih
edilir. Ancak bir Prens, öyle değilse bile, itibarını, ülkesini ya da devletini
koruması gerektiğinde, her ne fiil işlerse işlesin, dindarmış gibi görünmekten
asla kaçınmamalıdır. Çünkü devlet işlerinde sonuca bakılır. O yüzden de Prens
galip gelmenin hesabını yapmalıdır. Nasılsa, başarıya ulaştığında herkesin
takdirini kazanacak ve kullandığı araçlar her zaman makbul sayılacaktır.
Ahlâk:
Machiavelli,
öne sürdüğü fikirler yüzünden hem eserin yayınlandığı dönemde, hem de sonraki
çağlarda sert eleştirilerin, zaman zaman da ağır hakaret ve saldırıların hedefi
olur, daha ötesi “ahlâksızlık”la ve “dinsizlik”le suçlanır. Öyle ki eserleri
Kilise tarafından yasaklanır.
Modern
siyaset biliminin kurucuları arasında sayılan Machiavelli’nin, devletin
korunmasını ve iktidarın devamını sağlamak için önerdiği yöntemlerin, yaptığı
örneklemelerin rahatsız edici ve sarsıcı tarafları bulunduğu doğrudur. Fakat
esasında yazar yerleşik dini öğretilere ya da ahlâki kurallara karşı değil,
bunlardan tamamen bağımsız önermelerde bulunmaktadır. Bu bağlamda dinsiz ya da
ahlâksız değil, yalnızca bu sistemlerin dışındadır.
Onun
açısından bir davranışın iyi ya da kötü olmasının kıymeti yoktur. Hedefe
ulaştırıp ulaştırmadığı önemlidir. Ona göre iki tür mücadele türü vardır, biri
kanunlar yardımıyla, diğeri de zor kullanarak. İlki insanların, ikincisi
hayvanların yöntemidir. Ve gerektiğinde bir Prens her iki yola da başvurmayı
bilmelidir.
Burada
meşhur “tilki ve aslan” örneklemesini yapar. İyi bir Prens tuzakları görmek
için tilki, kurtları korkutmak için de aslan gibi davranmalıdır. Diğer
taraftan, Machiavelli insan tabiatı hakkında daima kötümser ve ümitsizdir. Bu
yüzden de zorunluluklar bağlamında ikiyüzlü ve sahtekâr olunmasında sakınca
görmez. Ona göre; insanlar öyle basit ve mevcut şartlara boyun eğmeye öyle
hazırdır ki, aldatan kişi, daima aldatılacak birilerini bulur.
Türkler:
Machiavelli,
büyük fetihle Konstantinopolis’in Hristiyan dünyanın elinden İslâm âlemine
geçerek İstanbul adını aldığı, ayrıca 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunun
çöküşüyle Ortaçağın bittiği ve Yeniçağın başladığı bir dönemde dünyaya gelir.
Doğduğu 1469 yılında Osmanlı topraklarında halen, tarihin akışını kökten
değiştiren bütün bu gelişmelerin mimarı Fatih Sultan Mehmed hüküm sürmektedir. Il Principe’yi yazdığı yıllarda ise
İmparatorluğun başında Yavuz Sultan Selim bulunmaktadır.
Bu
ünlü eserinde Machiavelli, yaşadığı çağda savaşlar ve fetihlerle dünyanın
kaderini etkileyen, doğuda ve batıda sürekli ilerleyen Türkler ve Türk
Sultanlarla ilgili saptamalar yapmaktan da kaçınmaz. Ancak her nedense isim
vermez.
Karma
Prenslikler hakkındaki bölümde, yeni fethedilen toprakları elde tutmanın şans
ve beceri gerektirdiğini, en önemli ve etkili çarelerden birinin de fetihte
bulunanın oraya yerleşmesi olduğunu, Türk’ün Yunanistan’da böyle yaptığını
söyler.
İskender’in
ölümünden sonra, onun tarafından fethedilmiş Darius Krallığının neden isyan
etmediğini incelediği bölümde, Prensliklerin iki farklı şekilde yönetildiğini
açıklar.
Birinde
Prens ile soylu kanları sayesinde mevki kazanmış Baronlar beraber hüküm sürer.
Diğerinde ise Devlet, tek bir Prens ve ona bağlı hizmetkârlarının
idaresindedir. İlk yönetim biçimine Fransa Krallığını, ikincisine de Türk
Sultanı örnek gösterir. Tüm Türk Monarşisi’nin tek bir Bey tarafından yönetildiğini,
diğerlerinin onun hizmetkârları olduğunu, topraklarını sancaklara ayırdığını,
buralara farklı idareciler gönderdiğini ve uygun gördüğü şekilde bunları ve
yerlerini değiştirdiğni anlatır. Ona göre Türk Devletini ele geçirmek çok zor,
ancak elde tutmak son derece kolaydır.
Zorluk,
iktidarın tek hâkimi Türk’ün etrafındakilerin dışarıdan bir işgalci
çağırmasının ya da isyana kalkışmasının neredeyse imkânsızlığından kaynaklanır.
Hizmetkârların yoldan çıkarılması çok güçtür, bu başarılsa bile arkalarından
kitleler yürümeyeceği için pek faydası yoktur. Bu yüzden saldıran kişi
karşısında daima tam bir birlik bulacaktır.
Diğer
taraftan, Türk ordusunu toparlayamayacak şekilde savaş alanında mağlup edilir
ve soyu da kurutulursa, galip gelen başka hiçbir sorunla karşılaşmayacaktır,
zira diğerlerinin halk nezdinde hiç kıymeti yoktur.
Ordular
hakkındaki bölümde, Machiavelli Yardımcı
Orduların faydasızlığından ve zararlarından bahsederken, Konstantinopolis
İmparotorunun, komşularına direnebilmek için Yunanistan’a onbin Türk
yerleştirdiğini, onların da savaş bittiğinde geri dönmek istemediğini anlatır.
Ona göre bu durum Yunanistan’ın kâfirler karşısındaki esaretinin başlangıcını
teşkil eder.
Prensin,
davranışlarıyla nefret edilmekten ya da küçümsenmekten kaçınması gerektiğini
uzun uzadıya açıkladığı diğer bir bölümde ise Yazar, etrafında onikibin piyade
ile onbeşbin atlı bulunan Türk Sultan’dan bahsederken; Sultanın hükümranlığının
emniyet ve kuvvetinin bu askeri kuvvetlere dayandığını belirtir ve özellikle
onların dostluğunu korumak zorunda olduğunu vurgular.
İtalyan
birliği: Prens’in yazıldığı
dönemde, İtalya Yarımadası birbirleriyle sürekli savaşan ya da rekabet eden
prenslik ve cumhuriyetlere bölünmüş durumda dağınık, özellikle İspanya ve
Fransa’dan gelen fiili müdahaleler yüzünden harap düşmüş haldedir. Machiavelli’nin,
eserinin temelini de oluşturan, bütün ideali İtalyan birliğinin sağlanmasıdır.
Yazar,
kitapta İtalyan prenslerin hatalı davranışları, halkın ya da soyluların
nezdinde itibar kaybedip nefret edilir hale gelmeleri, ordu ve askerliğe
gereken önemi vermemeleri yüzünden devletlerini nasıl yitirdiklerini çeşitli
vesilelerle uzun uzun anlatır.
İtalya’yı
barbarlardan kurtarmak için tavsiyelerini sıraladığı son bölümde ise bir
kurtarıcı için o anki şartların ne derece elverişli olduğunu tarihsel ve dini
örneklerle açıklar. Ardından harekete geçmeden önce Medicilere, kendi
ordularını kurmalarını önerir. Ona göre, yabancıların istilâsıyla acı çeken
toprakları kurtarmak için Medici Hanedanından daha uygunu yoktur.
Böyle
bir girişimin halk nezdinde sevgi, bağlılık ve minnetle karşılanacağına tüm
kalbiyele inanan Machiavelli, bölümü ve kitabı Petrarca’nın ikna edici bulduğu
dizeleriyle sonlandırır.
“Virtù
contro al furore
Prenderà
l’armi, e fia il combatter corto;
Chè
l’antico valore (cesaret)
Negli
Italici cuor non è ancor morto.”
“Erdem
gazaba karşı
Silâhlara
sarılacak ve savaş kısa sürecek;
Çünkü
eski cesaret
İtalyan
kalplerinde ölmedi henüz.”
“Il Principe” yayımlandığı
tarihten itibaren büyük tepki görmüş, günümüze değin eleştiri ve inceleme
konusu olmaya devam etmiştir. Esasında yazar, eserde önerdiği ahlâksızlık kabul
edilebilecek hiçbir yöntemi savunmaz ya da mâzur göstermeye çalışmaz. Bu tür
davranışlar, devletin çıkarları mecbur bıraktığı takdirde başvurulacak araçsal
yöntemlerdir sadece.
Machiavelli’ye
göre; olması istenenle, gerçekleşen birbirinden farklıdır ve yazarlar hep
olayların ideal ya da arzu edilen şeklini anlatırlar. O ise bu tarzdan uzak
durmayı tercih eder ve günlük meselelere tarihsel örneklerden hareketle
gerçekçi yaklaşımlarda bulunur.
Aşırıya
kaçan görüşleri, keskin üslûbu nedeniyle ahlâkçıların ve Kilisenin saldırısına
uğrar. Dinsiz, ahlâksız, paganist ve kötücül olmakla suçlanır. Düşünceleri, muhalifleri
tarafından siyasette amaca ulaşmak için ahlâksız bile olsa her türlü araç ve
yolu kullanmanın mübah görüldüğünü ifade eden, küçümseyici ve ithamkâr tınılar
da içeren Makyavelizm terimiyle tanımlanmaya başlar, giderek öğretileşir.
Güçlü başka bir
eleştiri de, eserin yayımından iki yüz yıl kadar sonra Anti-Makyavel (1739) ile
gelir. Prusya Kralı II. Friedrich’in prenslik yıllarında kaleme aldığı ve
editörlüğünü Voltaire’in yaptığı eserde, “ahlâksızlığa” karşı “ahlâk” öne
sürülür.
Bütün bu karşıt
görüşlere karşın, daha olumlu yaklaşanlar da vardır. Örneğin, Jean- Jacques
Rousseau’ya göre, Machiavelli esasında “krallara değil, halka önemli ve büyük
öğütler veren” bir düşünürdür.
Çağımızda ise,
zıt görüşler birbirleriyle yarışmayı sürdürmektedir. Kimileri Prens’in paganist
bir eser olduğunu savunurken, başkaları aksine Hristiyan ahlâk anlayışıyla
yazıldığını iddia eder.
İyi
ile kötünün kolayca yer değiştirmesi ve dinin siyasi amaçlara yönelik
kullanılmasında beis görmemesi yüzünden ahlâki çerçevede yarattığı öne sürülen
deformasyonun, hem kendi çağında, hem de yirminci yüzyılda yaşanan büyük
katliamların nedeni gibi görülmesi kuşkusuz ki Machiavelli’nin maruz kaldığı en
ağır, belki de en haksız eleştiridir.
Aslında o; siyaseti, ahlâk ve dinden ayırmış,
lâik bir dünya görüşü ile “ideal”in değil “gerçeği”n peşine düşmüş, hem
tarihin, hem de çağının meselelerini anlamsız güzellemelerin arkasına saklamak
yerine olduğu gibi sunmaya, sonuçlarını tarafsız bir gözle değerlendirmeye
çalışmıştır.
Ahlâksız
değil ahlâk dışı, dinsiz değil din dışı yaklaşımlarıyla, çalışmalarına bilimsel
temel kazandırmış, böylece “modern siyaset bilimin” kurucuları arasında yer
almayı başarmıştır.
Not: Okuduğunuz makale, Öteki Yayınevi tarafından Özlem Pekcan'ın çevirisiyle, Mart 2018'de yayımlanan Niccolò Machiavelli'nin ünlü eseri "Prens"in başında yayınlanmştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder