Yazan: Özlem PEKCAN
En büyük bilmecesi zihnin; rüyalar. Aynı zamanda sihri, büyüsü ve hatta mucizesi. İlmi, felsefi ya da edebi açıdan sürekli ele alınan, araştırılan, anlam yüklenen ancak yine de mekanizması bir türlü çözülemeyen rüyalar.
Uyku dönemleri ve rüyalardan ilk bahseden kişinin Aristoteles olduğu düşünülüyor. Ona göre uyku doğal hayat döngüsünde yer alan dinlenme unsuru iken rüyalar da bu halde tahayyül yetisine bağlı olarak ortaya çıkan görünümlerdir.
Eflâtun, uyku sırasında ruhun özgürleştiğine, rüyada ise gerçek bilgiye erişilebileceğine inanır.
Fârâbî’ye göre kişi mizacına uygun rüyalar görür. Öyle ki; fazilet sahiplerinin rüyaları “ilâhi kehanetler” de içerebilir.
Kindî rüyayı “nefsin duyuyu kullanımdan kaldırıp, düşünceyi kullanması” şeklinde tanımlar. Düşüncede geçen ancak duyuların yetersiz kaldığı her şey rüyalar sayesinde zihinde oluşma imkânı bulur.
İbn-i Sînâ her insanın hayatında en az bir kere rüyasında geleceğe dair uyarıldığını ileri sürer.
Freud için rüyalar bilinçaltına giden ana yoldur ve arzuların tatmininden ibarettir. Ona göre rüyalar, yasaklanmış istekler ile bu istekleri engelleyen güçler arasındaki bir uzlaşma sonucu ortaya çıkar. Belki de bu sebepten çoğunun gerçek anlamı gizli kalır ve araştırılması gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder