KEBİKEÇ
14 Kasım 2018 Çarşamba
ETHEM DEDE, ETHEM DEDE, GÖMLEĞİ KETEN DEDE! (Şeyma'nın Günlüğü)
Pazartesi
Çok Sevgili Günlük,
bu annem beni iyice maskara etti. Kapıların arkasında şıkır, şıkır göbek atıp duruyorum!
Her şey dün gece başladı. Evde nereye koyduysam cep telefonumu bulamadım bir türlü. Oraya bak yok, buraya bak yok...
"Annee, cep telefonumu gördün mü?" diye sordum, her kız evlât gibi.
"Ne biliim, oralarda bir yerdedir," dedi o da.
Ay yok, ara tara, bi'tab düştüm!
"Anne yaa, bi baksan sen," diye huysuzlandım tabii ki...
"Her şeyinizi her yere atıyorsunuz. Toplamak yok. Bi anneye yardım yok, sonra da telefonum yok, bilmem neyim yok. Bana sorma!"
Bu kadar dellenmiş bir kadının üstüne gidilmemesi gerektiğini anlayamayan akıllı ben, o gaflet cümlesini ettim o anda:
"E, kime sorayım?"
Bizim oğlanın kirli çoraplarını yerden almak üzere olan annem, birden başını kaldırdı, gözlerinde yanan şimşeği gördüğüm anda, başımın dertte olduğunu anladım ama çok geçti.
Annem:
"Git Ethem Dede'ye sor!"
Ah! İyice oltaya gelmiştim şimdi:
"O da kim, ne sorcam, nasıl sorcam yaa?"
Annem, yüzünde hiç tekin olmayan bir ifadeyle burnumun ucuna kadar sokuldu ve fısıldadı:
"Ethem Dede, Ethem Dede. Gömleği keten Dede, kayıp telefonumu bulam, kapı arkasında sana kırk göbek atam Dede!"
Sanki mecburmuşum ya da ne bileyim ipnotize olmuşum gibi tekrarladım tıpkı bir papağan gibi:
"Ethem Dede, Ethem Dede. Gömleği keten Dede, kayıp telefonumu bulam, kapı arkasında sana kırk göbek atam Dede!"
Veee bil bakalım ne oldu Çok Sevgili Günlük. Beş dakika sonra buldum telefonumu, hain şey, yastığımın altına saklanmış.
Anında annem tepemde bitti, tutturdu illâ sözünü tutacan diye. "Yav kırk çok fazla, şöyle üç-beş atsam olmaz mı?" desem de nafile. İki gündür kapıların arkasında şıkır şıkır oynuyorum, kırkı tamamlayacağım diye canım çıktı.
Hayır daha kötüsü, bizim oğlana yakalandım. Şimdi dakka başı kulağıma eğiliyor:
"Şeyma telefonun nerede?"
"Şeyma telefonunu buldun mu? Ethem Dede'ye haber vereyim mi?"
"Dansöz Şeyma..."
"Anne saydım, daha otuzüç oldu. Yedi tane daha atması gerek!"
gibi şeyler söylüyor.
Komik şey!
Cumartesi
Hihohoooo. İntikam soğuk yenen, tatlı bir yemek anacım!
Bizim oğlan, dün akşam saatlerinde cüzdanını kaybetti.
Aradı taradı yok! Epey dolandı, yok. Dışarı da çıkacak beyimiz, yeni görl frendi ile buluşacak.
Anneme sordu, ağzının payını aldı.
Bana sordu, ben de büyük keyifle dedim ki: "Ethem Dede'ye sor."
Homur homur bir şey söyledi ama anlamadım. Neyse beş dakika sonra geldi: "Pişt, Şeyma, şu şeyi yapsana."
"Neyi?"
"Şu Ethem Dede şeysini."
"Ben yaparsam olmaz oğlum, bizzat sen yapcan."
"Hadi oradan ben yapmam."
Hiiç üstüne varmadım. Biraz daha dolandı evde. En sonundaaaaa, süngüsü düşmüş geri geldi.
"Şşt. Ne diyecektim?"
"Ethem Dede, Ethem Dede...."
Aa, bi de baktık cüzdanı televizyonun karşısındaki koltuğun altına düşmüş! Valla nasıl görmedi anlamadım!
"Ben daha önce kaç defa baktıydım buraya, yoktu. Lan Şeyma, bu senin işin olmasın sakın?" diye az işkillendi bizimki.
Nereden çıkardı anlamadım, Allah, Allah!
Neyse, şimdi bizim oğlan kapının arkasında şıkır şıkır oynuyor!
Ben de keyif içinde:
"Anneee, daha kırk olmadı, bu senin oğlun hile yapıyor haberin olsun," diye anneme sesleniyorum.
"Olmaz. Valla çarpar, tamamlasın kırkı..." diye bağırıyor annem de mutfaktan.
Günlüğün Notu: Ethem Dede, bir şey kaybolduğunda bulunması için adak adanan ve o şeyin bulunmasına yardım eden ermiş bir kişidir. Türbesi Bursa'da bir yerlerdedir.
Ben, senden azıcak tırsmaya başladım Çok Sevgili Günlük!
6 Kasım 2018 Salı
KAPIMDAKİ YELKENLİ!
(Feyyaz ile Babası)
-"Baba, şşt baba..."
-"Hmm..."
-"Baba, bi kalk..."
-"Feyyaz git işine oğlum..."
-"Ya kapıda adamlar var..."
-"Bak oğlum işte, alla alla..."
-"Ya baba seni istiyorlar..."
-"Babam yok de, uyuyorum lan..."
-"Yok illa sen olcekmişsin, ya baba kalk, kapıda yelkenli bir tekne var..."
-"Git işine lan, uyuyoruz dedik..."
-"Valla git bak, kapıda bir yelkenli var..."
-"Dalga mı geçiyon lan sen benle, bak hiç geyik modunda diilim, alırım paçanı aşağı ona göre..."
-"Ya baba, ekmek kuran çarpsın, kalk kendin gör..."
-"Fesupanallah! Kalkıyorum bak, eğer bir makara varsa, şimdiden topukla ona göre..."
***
-"Bu ne lan!"
-"Sayın Rıfat Tok?"
-"Bu nedir?"
-"Açıklayacağız beyefendi, ama siz Sayın Rıfat Tok musunuz?"
-"Eveet o benim de, bu nedir kardeşim?"
-"Efendim sizi tebrik ediyoruz, çekilişimiz sonucu bu yelkenliyi kazanmış bulunuyorsunuz."
-"Ne çekilişi kardeşim, dalga mı geçiyonuz benimle. Hah, kamera da var, gizli kamera şakası falan mı yapıyorsunuz, siz ne ayaksınız! Şimdiden diyeyim, benim böyle şeylere karnım tok, aynen soyadım gibi tamam mı! Basın gidin başka kapıda yapın eşşek şakanızı!"
-"Yok efendim, ne münasebet, kamera şakası falan değil. Teslim anını kameraya alıyoruz, Noter bey de buradalar. Sulhi bey, 9 uncu Noter, gelir misiniz efendim."
-"Ya kardeşim deli misiniz siz, ne yelkenlisi, ne noteri, ne kaydı! Bak bahçeyi de alt üst etmişler! Gitti güzelim domatesler, lan uyduruk bir bahçe duvarı vardı onu da götürmüşsünüz!"
-"Rıfat Bey, sakin olun efendim. Gayet şanslı bir gününüzdesiniz, bu 350 bin Türk Lirası değerindeki yelkenliyi kazanmış bulunuyorsunuz."
-"Fesupanallah! Hemşerim, ne çekilişi diyorum, ayrıca da ne yapayım ki bu yelkenliyi ben!"
-"Efendim, Hoş Lezzetler Hazır Kahvesinin promosyon çekilişine SMS göndermek suretiyle katılmış, iki gün önce 9 uncu Noter Sayın Sulhi Baygın Bey'in nezdinde yapılan ve onaylanan çekiliş sonucunda da 350 bin Türk Lirası değerindeki bu muazzam, muhteşem ve ultra lüks yelkenli tekneyi kazanmış bulunuyorsunuz."
-"Hşşt, baba, baba..."
-"Dur lan bu manyaklarla cebelleşiyorum, şimdi birini tepeleyecem ya hadi bakalım."
-"Baba dur ya, ben biliyorum ne olduğunu!"
-"Ne olmuş söyle bakalım, çok bilir efendi!"
-"Ya geçen hafta ben yolladım o SMS'i, senin cebinden."
-"Bakınız efendim, durum açıklığa kavuştu işte. İsminiz neydi acaba?"
-"Ehe, ehe... ben Feyyaz Tok, babamın oğlu..."
-"Kıh, kıh, babasının oğlu, Feyyaz bey."
-"Ne o lan beğenemedin mi, bi şey mi diyon sen şimdi benim oğlana!"
-"Yok efendim, ne hoş dedim yani. Rıfkı bey, oğlu Feyyaz bey... Babasının oğlu."
-"Bana bak, şimdi seni bi döverim şurda, görürsün kim kimin nesi!"
-"Rica ederim beyefendi sakin olalım."
-"Sen de kimsin, kaç kişisiniz yav siz!"
-"Ben Müdürüm, görevim bu yelkenliyi size teslim etmek."
-"Peki Müdür kardeş, sana bir soru sorayım o zaman."
-"Buyurun efendim."
-"Burası neresi?"
-"Nasıl, anlamadım?
-"Kardeşimmm, bu şehir hangi şehir?"
-"Ee, Ankara."
-"Peki güzel kardeş, burada deniz var mı?"
-"Ee, yok."
-"Bırak denizi, bu garabet şeyin yüzdürülebileceği herhangi bir su birikintisi var mı?"
-"Yani tabi Gölbaşı falan dersek..."
-"Laf kalabalığı yapma lan, var mı yok mu?"
-"Öhöms, yok."
-"E peki dümbükler, bu yelkenli midir ne haltsa ben bunu alıp neremde yüzdürecem. Hayır bir çılgın proje var da ben mi bilmiyorum lans!"
-"Beyefendi rica ederim, biz görevimizi yapmaya çalışıyoruz. Hayır niye sinirleniyorsunuz ki, ne güzel işte, şansınız dönmüş, bir yelkenli kazanmışsınız. Kabul edin gitsin!"
-"Şşt, baba, baba yaa..."
-"Yine ne var, babasının oğlu... hayır anandan emin olmasam, töbe töbe..."
-"Ya adamlar haklı, kapımıza kadar gelmişler. Kabul et gitsin, baksana 350 bin tl felan diyor, sonra okuturuz olur biter..."
-"Aferin lan, kırk yılda bir de olsa, arada kafan çalışıyor... Dur bakalım..."
-"Öhöms, Müdür bey kardeş..."
-"Evet Rıfkı bey?"
-"Şimdi bu yelkenli bizim öyle mi?"
-"Evet efendim, onu anlatmaya çalışıyorum ya... Noter huzurunda yapılan çekiliş sonucu...."
-"Anladık o kadarını... Peki n'olcak şimdi sen onu söyle bakiim..."
-"Şimdi önce sizin bilgilerinizi alacağız, kimlik bilgileri, TC kimlik no, adres, SMS gönderilen cep telefonu bilgileri. Sonra teslim tutanağı tutacağız...."
***
-"Öh, pöf, geldim baba..."
-"Bana bak Müdür üç saattir, bu oğlanı gönderdiğim beşinci başka bir şey daha lâzımsa, artık seninkilerden biri gitsin... oğlan zaten çırpı gibi, iyice eridi bu sıcaktan sizin yüzünüzden, bak delleniyorum..."
-"Bu sondu, her şey tamam. Nüfus cüzdanı örnekleri, ikâmetgâh, faturalar, diğer belgeler, bunlar da yelkenlininkiler... Şimdi şu tutanağı imzalayacağız, Noter bey buyurun, oğlum sen de kamerayı aç tekrar..."
-"Yav bu kayıt olayına feci gıcık oldum haberiniz olsun."
-"Rıfat bey, bu da promosyonun bir parçası, sizi ve yelkenlinin teslim anını kayda alacağız ki, sonraki reklâm filmlerinde kullanalım değil mi efendim. Tüketicinin güvenini kazanmak gerek."
-"İyi, iyi. Hadi uzatmayın, bir sürü vaktimi aldınız, vardiya saati yaklaştı."
-"Her şey tamam, son bir ayrıntı kaldı..."
-"O nedir? Bana bak Müdür yine kâğıt kürek işiyse..."
-"Yok efendim öyle bir şey değil, şimdi bu yelkenliyi size teslim edebilmemiz için ufak bir ödeme yapılması gerekiyor."
-"Ne ödemesi lan, hani prosom, promso neyse ne, hani işte oydu!"
-"Evet efendim öyle tabii... Yelkenli için hiçbir şey ödenmesi gerekmiyor, onu siz çekiliş sonucu bedava kazandınız değil mi efendim."
-"EE?"
-"Ama ödenmesi zorunlu bir takım vergiler var efendim, onlar bu promosyona dahil değil."
-"Vergiler diyorsun?"
-"Evet Rıfkı bey..."
-"Hmm... olur, öderiz... tabii, vergiyse ödenir, ne yapalım... ne vercez bu vergiler için Müdür, söyle bakalım?"
-"Bakalıımm... KDV, alım-satım, bandrol eveet... toplamda hepsi 134 bin 100 Türk Lirası efendim."
-"NE?!"
-"134 bin 100 Türk Lirası..."
-"Niye 134 bin ya da 133 bin dokuzyüz diil de,134 bin yüz kardeşim?"
-"Nasıl yani efendim, bunlar yasal oranlar, toplayınca 134 bin yüz çıktı!"
-"Lan manyak, bırak 134 bin'i 134 liram varmış gibi mi görünüyorum sana! Hadi diyelim ki var, ben aklımı neyle yemiş olmalıyım ki, bu kör itin kör öldüğü yerde, tek göz gecekonduda sürünüyorum dangalak!"
-"Rıfkı bey, lütfen seviyeyi bozmayalım, biz burada görevimizi yapmaya çalışıyoruz!"
-"Evet Müdürcüm, seviyeyi bozmayalım, görevinizi yapın siz. Sabaha kadar ayakta durmaktan anası ağlamış adamı uyurken uyandırın, kapısının önüne apartman kadar tekneyi dikin, duvarını yıkın, bostanını bozun, bi de üstüne 134 bin yüz lira para isteyin... Sonra da görevimizi yapıyoruz deyin... Tabi Müdür yap görevini sen, sen de kameraman yap işini... Kamera alıyor mu kardeşim? Güzeel, lan Feyyaz, getir şu baltayı oradan!"
30 Ekim 2018 Salı
İÇİMDE BİRİ VAR
Özlem PEKCAN
İçimde biri var,
Karanlıkta korkuyor, kuytularda saklanıyor,
Yolunu bulup aydınlıkta dans ediyor,
Biri ardında diğeri, içimde biri var!
Biri kulağıma fısıldıyor, aklımı
kurcalıyor,
Diğeri vicdanımı sızlatıyor, ruhumu okşuyor
Bazı çocuk, bazı değil, biraz deli, biraz
veli
Biri ardında diğeri, içimde biri var!
Kavak yeli başımda kalbimin çarpıntısı
Dudaklarımda bitmez bir güz şarkısı
Ağlasam da gülsem de şaşmaz sırası
Bazı aşina, bazı yabancı içimde biri var!
Biri söyler biri dinler,
Doğru nedir, gerçek nerdedir
Cevabı kim bilir?
Biri ardında diğeri, içimde biri var!
Bir ben değilim içindekinin peşinden giden
Ezelden ebede hep aynı serüven.
Biri ardında diğeri, kim bilir kaç kişi
Ah biliyorum içimde biri var!
|
27 Ekim 2018 Cumartesi
DAĞINIK KALSIN
özlem pekcan
bırak dağınık kalsın
geçmişin yıkık hayalleri
geleceğin kaçık düşleri
bırak dağınık kalsın
birazdan karanlık döner
nasılsa aydınlık çöker
o duvara çarparken
bu duvarda erirken
sana süpürmek düşer
bırak dağınık kalsın
30 Eylül 2018 Pazar
NICCOLÒ MACHIAVELLI VE ÜNLÜ ESERİ IL PRINCIPE / PRENS HAKKINDA
Yazan: Özlem PEKCAN
YAŞAMI
Niccolò Machiavelli,
1469’da Floransa’da, soyluluktan burjuvalığa düşmüş bir ailenin üçüncü çocuğu
olarak dünyaya gelir. Borçlarını ödeyememesi
yüzünden men edildiği mesleğini gizli gizli sürdüren babası, esasında bireyleri
zaman zaman önemli devlet görevleri üstlenmiş, kentin seçkinleri arasında kabul
edilen köklü bir aileye mensuptur.
İlk
gençlik yılları hakkında fazla bilgi bulunmasa da, kültürel etkilere açık bir
ortamda büyüdüğü, hümanist bir eğitim aldığı, Lâtince öğrendiği, babasının
zengin kütüphanesinde yer alan Lâtin ve Yunan edebiyatının temel klâsiklerini
okuduğu bilinmektedir. Lorenzo dei Medici’nin Floransa’sında yetiştiği düşünüldüğünde
Rönesans’ın hümanistik fikirlerini benimsemesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Nitekim
Lâtinceye ilgisi nedeniyle 1490’lı yılların başında, Romalı şair ve filozof
Lucretius’un Epikurosçu ögeler içeren “De
Rerum Natura” adlı didaktik eserini çevirir.
Fransa
Kralı VIII. Charles, 1494’te İtalya topraklarını işgal eder, şehri yöneten
Mediciler sürülür, cumhuriyet yönetimine geçilerek, idare ve yeni siyasal
kurumların teşekkülü Dominiken din adamı Girolamo Savonarola’ya bırakılır.
Ancak, Rönesans karşıtı vaazlarıyla, hatta günah gördüğü sanat eserlerini
yaktırmasıyla tanınan Savonarola, koyu Katolik olmasına rağmen Kilise’ye
yönelttiği sert eleştirileri yüzünden sapkınlıkla suçlanır ve aforoz edilir, 4
yıl süren teokratik iktidarının ardından 1498’de asılarak yakılır.
Savonarola’yı
deviren burjuvalar kentte tekrar demokratik bir rejim kurar. 1498
Machiavelli’nin kişisel tarihi açısından da büyük önem taşır. Zira 29 yaşını
sürdüğü bu yıl İkinci Kançılarya Sekreterliğine getirilir ve böylece politik
kariyeri başlar. Önceleri basit
yazışmalardan ibaret iş ve sorumlulukları, cumhuriyet yönetiminin yürütme
organı Onlar Kurulunun Sekreterliğini üstlenmesiyle daha da genişler.
Diplomatik ziyaretler, elçilik faaliyetleri, Avrupalı ve İtalyan hükümdarlarla görüşme
ve istişarelerden savaş alanları ile istihkâm bölgelerinin denetlenmesine kadar
uzanan bu görevlerini 14 yıl boyunca sürdürecektir.
1500
yılında, Pisa Kuşatması esnasında, Floransa’ya destek veren Fransız birlikleri
isyan ettiğinde, Machiavelli XII. Louis ile görüşmek üzere Fransa’ya gönderilir.
İlk diplomatik görevidir bu. Beş ay sonra geri döndüğünde, Cesare Borgia’nın,
babası Papa VI. Alexander’in de desteğiyle, kendisine bir devlet kurmak
amacıyla İtalya’nın orta kesimine yaptığı seferler yüzünden cumhuriyeti büyük
bir sarsıntı içinde bulur. Bu arada, 1501’de altı çocuğunun annesi Marietta di
Corsini ile evlenir.
1502’de
kentin üstündeki tehdidin giderek artması nedeniyle iki kez gönderildiği
Urbino’da Cesare Borgia’yla görüşür ve onun Sinigaglia’da ayaklanan
adamlarından intikam alışına tanıklık eder. Cesare’nin zalim, kararlı ve kurnaz
kişiliği Machivalli’yi epeyce etkiler.
Aynı
sene, Piero Soderini ömür boyu Cumhuriyet Sancaktarı seçilir. Machiavelli kısa
sürede onun güvenini kazanarak halktan asker toplanması düşüncesini kabul
ettirir. Pisa’ya karşı verilen savaşta paralı askerlerin başarısızlığa uğraması
üzerine 1505’de uygulamaya geçilir ve bu çerçevede ordunun yeniden
yapılandırılmasına yönelik 1506’da oluşturulan Dokuzlar Kurulu Sekreterliğine atanır. Machiavelli, önceki
görevlerini yürütmeyi sürdürürken, diğer yandan da askere alma işlerini yerinde
görmek ve denetlemek için bölgelere ayrılan cumhuriyet topraklarında
dolaşmaktadır artık.
Papa’nın
da desteğini arkasına alan Kutsal Roma-Germen İmparatoru I. Maximilian’ın,
İtalya’ya karşı sefer hazırlıklarına girişmesi üzerine, Aralık 1507’de kent
yönetimi, devletin muhtemel bir saldırıdan uzak tutulmasını sağlamak niyetiyle
Machiavelli’yi onunla görüşmeye gönderir. Dönüşünde Floransa’nın, Pisa kentini
yeniden ele geçirmek üzere harekete geçtiğini görür, bundan faydalanarak yeni kurduğu
orduyu cepheye sürer ve birliklere bizzat komuta eder. Savaşı kaybeden Pisa 8
Haziran 1509’da teslim alınır.
1510’da,
Machiavelli Fransa’ya gönderilir. Görevi Floransa’nın müttefiki Kral XII.
Louis’yi Papa II. Julis ile barışa ikna etmek, en azından topraklarının savaş
dışı kalmasını sağlamaktır. Ancak, büyük bir savaş çıkacağına kani şekilde geri
döner ve bütün gayretiyle kenti silâhlandırmaya başlar.
1511’de
yeniden Fransa’ya gider. Bu sefer ki görevi Kralın desteklediği, ancak Papa’yı
Floransa’ya karşı kışkırtan Pisa Konsili’nin dağıtılmasını sağlamaktır.
Maksadına ulaşır ve döner dönmez bunu gerçekleştirir.
Fakat
bu sıralarda, Papalık, Venedik, Ferrara Dükü, Katolik Fernando ve VIII. Henry
tarafından Fransa’ya karşı oluşturulan Kutsal İttifak, Milano’da Sforzaların,
Floransa’da da Medicilerin başa geçirilmesini kararlaştırmıştır.
Böylece
Papa ordusuyla kentin üstüne yürür, Piero Soderini azledilirek kaçmak zorunda
kalır, cumhuriyet yıkılır ve 1512’de Mediciler yönetimi tekrar ele geçirir. Tüm
bu gelişmelerin sonunda Machiavelli de görevlerinden uzaklaştırılır, ağır bir
para cezasına çarptırılır ve saraya girmesi bile yasaklanır.
Ertesi
yıl, Medicilere karşı düzenlenen bir komploda ismi geçer, tutuklanır, hapse
atılır ve işkence görür. Suçlamaların
hiç birini kabul etmez, serbest kaldığında iş bulamaz hale gelir. II. Julius’un
ölümü üzerine Giovanni dei Medici, X. Leo adıyla Papalık makamına oturduğunda
bağışlanmak ümidiyle “Canto degli
Spiriti Beati / Kutsanmış Ruhların Şarkısı” adlı bir beste yapar, ancak
beklediğini bulamaz. Maddi sıkıntıya düşen Machiavelli, San Casciano
yakınlarındaki aile mülküne yerleşir. Politik hayattan ve hareketli diplomatik
görevlerden uzaklaştırılması, alıştığı sosyal çevreden dışlanması onu edebi ve felsefi
çalışmalara yönlendirir. “Il Principe”
ve “Discorsi” gibi en ünlü ikisi de
dahil pek çok eserini, neredeyse zorla ikâmet ettiği bu küçük çiftlik evinde
yazacaktır.
1516’dan
itibaren Machiavelli, yeniden Floransa’da görülmeye, kendisini “usta” kabul
eden ve model alan genç entelektüellerden oluşan bir grupla Oricellari
Bahçeleri’nde, başka deyişle Rucellai Saray Bahçelerinde buluşmaya başlar. Aynı
zamanda, Medicilerle de yakınlaşmaya çalışmaktadır.
Bu
dönemde Dük Lorenzo dei Medici’nin ölümü üzerine Floransa’nın başına Kardinal
Giulio dei Medici geçer. Çabaları karşılık bulan Machiavelli nihayetinde
Kardinalin, dolayısıyla Medicilerin himayesine girmeyi başarır. Bu süreçte ilk
önce sıradan bir mesele için Lucca’ya gönderilir. 1520’de ise Floransa
Üniversitesi tarafından Cumhuriyet’in resmi tarihçisi olarak atanır ve kentin
tarihini yazmakla görevlendirilir. Aynı yıl, Papa X. Leon, bir anayasa taslağı
hazırlamasını ister. Machiavelli, Papa yaşadığı müddetçe otoritesini koruyacak,
ancak ölümüyle birlikte tamamen demokratik yönetime geçişi sağlayacak,
cumhuriyetçi ilkeler içeren bir taslak hazırlar. Yaptığı bu çalışma tabii ki
kabul görmez.
Yönetimde
bazı reformlar yapmak isteyen Kardinal Giulio, 1521’de Papa’nın ölümüyle iyice kuvvetlendiğinde,
Machiavelli de “Dell’Arte della Guerra”
başlıklı eseri ile esasen Papa’ya sunmayı düşündüğü “Discorsi”yi gözden geçirerek, Kardinale takdim eder.
Papa
X. Leon’un ardılı Papa VI. Hadrianus’un da Eylül 1523’te ölmesinden sonra
1524’te Giulio dei Medici VII. Clemens adıyla Papa seçilir. Bunun üzerine
Machiavelli, bir siyasetçi gibi kaleme aldığı, “Istorie Fiorentine” isimli sekiz kitaplık eserini hızla tamamlar
ve yeni Papa’ya sunar.
1525’ten
itibaren diplomatik faaliyetlerine tekrar başlayan Machiavelli, 1526’da
istihkâm çalışmalarını denetlemek üzere oluşturulan Kurul’un sekreterliğine
getirilir. Ardından, Papa’nın Kutsal
Roma-Germen İmparatoru V. Karl’a karşı kurduğu ittifakta yer almak üzere
ordusuyla birlikte Papalık Naibi Francesco Guicciardini’nin kuvvetlerine
katılır. İzlenen tutarsız dış politika yüzünden İmparatorun başlattığı savaş
1527’de Roma’nın yağmalanmasıyla son bulurken, Papa’nın uzlaşma girişimini
hoşnutsuzlukla karşılayan halk ayaklanır ve Medicileri bir kez daha kentten
kovar. Böylece Floransa’da cumhuriyet yeniden kurulur.
Seneler
önce olduğu gibi Machiavelli bir kez daha tüm görevlerinden uzaklaştırılır ve
işsiz kalır. Mediciler zamanında üstlendiği sorumluluklar ve yürüttüğü faaliyetler
kendisine karşı düşmanca, güvensiz bir tutum sergilenmesine sebebiyet verir.
Büyük bir hayal kırıklığına uğrayan Machiavelli, hızlı seyreden hastalığının
ardından 22 Haziran 1527’de hayatını kaybeder. Hemen ertesi gün de Santa Croce
Kilisesine gömülür.
En
ünlü iki eserinden “Discorsi” 1531’de,
“Il Principe” 1532’de, yani
ölümünden yıllar sonra yayımlanır. Özellikle şaheseri kabul edilen “Il Principe / Prens” de öne sürdüğü
fikirler öyle tepki çeker, öyle büyük tartışmalara yol açar ki, dinsizlik ya da
sapkınlık gibi ağır suçlamalara mâruz kalır, sonuçta 1559 yılında tüm eserleri Katolik
Kilisesi’nin “Yasak Kitaplar Dizini”ne
konur.
26 Mart 2018 Pazartesi
BAVULUMDA MISRALAR
Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu "BAVULUMDA MISRALAR" adlı oyununu 26 Mart pazartesi günü saat 20.30 da Dünya Tiyatro Günü münasebetiyle ücretsiz oynayacak.
Güniz sokak 44 / 4 Kavaklıdere - Ankara adresinde bulunan tiyatroya 466 60 30 ve 31 no lu telefondan rezervasyon yaptırabilirsiniz.
Şairlerin mısralarının bir şair adayını çıkardığı sihirli bir yolculuğun konu edildiği eser değişik bir yorumla sahneleniyor.
5 Şubat 2018 Pazartesi
ŞEYMA'NIN GÜNLÜĞÜ
Okuldaki edebiyatçılar çıldırmış olmalı! Dönem ödevi, günlük tutacak mışız!
Bizim edebiyatçı diyor ki: Türkçe yazmayı bilmiyor muşuz, "slm" yazıp, "selam" diye okuyor muşuz.
"N'olmuş yani, amerikalılar da bi tane büyük "ı" yazıp "ay" diye okuyorlar, üstelik anlamı da farklı..." dedi Burak (benim kanka), ama nafile.
Ben de "SMS atsak olmaz mı hocam?" diye sordum, pek bi kötü baktı.
ETHEM DEDE
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)