KEBİKEÇ

17 Mayıs 2011 Salı

SANAL ALEMDE TOPKAPI SARAYI



Bu hafta 18-24 Mayıs tarihleri arası "Müzeler Haftası".

Ülkemizin tarihi ve coğrafi özellikleri bakımından açık hava müzesi gibi olduğu tüm dünyaca kabul edilmiş bir özellik. Tabii bir de gerçek müzeler var. Son dönemde başlatılan Müze Kart uygulamasıyla artık sadece yılda bir defa cüz'i bir ücret ödemek suretiyle hemen hemen tüm müzeleri gezmek mümkün. 


Müze Kart ile, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı 300'ü aşkın müze ve ören yerini yıl boyunca dilediğiniz zamanlarda ve dilediğiniz kadar ziyaret etmeniz mümkün. Edinmesi ve kullanması oldukça kolay bu kartla ilgili daha fazla bilgi almak için http://www.muzekart.com adresini ziyaret edebilirsiniz.


Diğer taraftan, biz de boş durmadık ve Müzeler Haftası dolayısıyla sizler için bir sanal gezi tertipledik. Haydi gelin Topkapı Sarayı'nı gezelim! Ama önce biraz tarih bilgisi:


TOPKAPI SARAYI'NIN TARİHÇESİ


Topkapı  Sarayı, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1460-1478 tarihleri arasında yaptırılmıştır. 19 yüzyıl ortalarına kadar da yaklaşık dörtyüz yıl Osmanlı Sultanlarının ikâmetgâhı, devletin yönetim ve eğitim merkezi olarak kalmıştır.


Ancak, 19 uncu yüzyılın ortalarında devlet protokolü ve merasimler için yetersiz kalmaya başlaması üzerine, Sultanlar Dolmabahçe Sarayı'na taşınmıştır. Buna karşın saltanat hazinesi, Mukaddes Emanetler, İmparatorluk Arşivleri burada muhafaza edilmeye devam etmiştir.  Saray, cumhuriyetin ilânından sonra Mustafa Kemal ATATÜRK'ün emriyle, 3 Nisan 1924'te müzeye dönüştürülmüştür.


Topkapı Sarayı, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında kalan yarımadanın ucundaki tarihi Bizans Akropolü üstünde yaklaşık 700 bin metrekarelik bir alana kurulmuştur. Saray, deniz tarafından Bizans Surları, şehir tarafından ise Fatih'in yaptırdığı Sur-i Sultani ile şehirden ayrılmaktadır. Bu günkü halde, müze olarak yaklaşık 100 bin metrekarelik bir alanda, 200 bin arşiv belgesi ve 86 bin eser ile hizmet vermektedir.


Topkapı Sarayı; Bab-ı Hümayün, I. Avlu (Alay Meydanı), II. Avlu (Divan Meydanı), III. Avlu (Enderun Avlusu), IV. Avlu (Sofa-i Hümayun) ve Harem bölümlerinden oluşmaktadır.


MÜZEYİ GEZMEK İÇİN


Topkapı Sarayı Müzesi Salı günleri dışında her gün 09.00-19.00 saatlerinde açık.
 
Giriş biletleri Sadece I. Avluda bulunan bilet gişelerinden temin ediliyor.


Giriş ücreti yerli ve yabancı ziyaretçiler için 20 (yirmi) TL.


Harem için ayrıca bilet almak gerekiyor. Harem giriş bileti yerli ve yabancı ziyaretçiler için 15 (on beş) TL.


Harem giriş biletleri Harem girişindeki gişede satılıyor.
 

Müze için bilet satışları 18:00 da sona eriyor.


Harem için bilet satışları 28 Mart 2011 tarihine kadar 16:00 da, bu tarihten sonra ise 17:00 da sona eriyor.


Bilet ödemeleri sadece "Türk Lirası" veya kredi kartıyla yapılıyor.


Topkapı Sarayı Müzesi, Müze Kart ile de gezilebiliyor. Ancak dikkat: Müze Kart, Harem Bölümü'ne giriş için geçerli değil.


ŞİMDİ DE ZİYARET VAKTİ!


Topkapı Sarayı'nın resmi internet sitesinden, sanal müze ziyareti yapmak mümkün. Aşağıdaki resme tıklayın ve dilediğiniz kadar gezin.


TOPKAPI SARAYI SİZİ BEKLİYOR!


16 Mayıs 2011 Pazartesi

HAYDAR BUNDAN SONRA NE YAPACAK?





Yeni bir milâd sahibi olduk: 22 Ağustos! Yani BTK'nın, internette filtre uygulamasına ilişkin yeni kurallarının uygulamaya gireceği tarih.

Ne olup biteceği konusu tam açıklığa kavuşmasa da, bir tarafta kullanıcılar bir tarafta BTK ayağa kalkmış durumda. Havada bir kıyamet kokusu var! Maya takvimine göre 2012'de kopması beklenen kıyamet, son durumda 22 Ağustos 2011'e çekilmiş görünüyor.

Facebook'ta örgütlenen yüzbinlerce kişi, 15 Mayıs Pazar günü, meydanlara döküldü: "İNTERNETİME DOKUNMA!" diyerek.

En fazla kalabalık İstanbul'da Taksim Meydanında toplandı. Yaklaşık 50 bin kişiden bahsediliyor. Bir eylem veya miting söz konusu olur da, pankartı eksik kalır mı?

İşte sanal âlemden taşarak, meydanlara çıkan ve kendisini en çok İstanbul'da gösteren eylemcilerin pankartlarından seçmeler:


SANSÜR HAYALDİ, GERÇEK OLDU.

SANSÜRE KARŞI TEK YÜREK.

LET ME SURF!

ÇOCUKLARI FİLTRE DEĞİL, AİLELERİ KORUR.

TİB'SİZ İNTERNET.

İNTERNETE SEHVEN GİRİYORUZ.

ÖZGÜRLÜĞÜMÜZE TIKLAMAYIN.

HÜSEYİN ÜZMEZ DE, HAYDAR MI ÜZER?

UZAK DUR İNTERNETİMDEN.

TİB DEYİNCE SUSUYORUZ... BİR, İKİ, ÜÇ: TİB!

SANSÜR VARSA 3 ÇOCUK YOK.

BİTİK İNTERNET.

BİZ ÜÇ MAYMUN DEĞİLİZ.
GÖRÜYORUZ, DUYUYORUZ, BİLMEK İSTİYORUZ.

BEKAR PAKETİ İSTİYORUZ.

ADAM HAKLI BEYLER.

SANSÜRÜN ADALETİYLE İNTERNET KALKINMAZ.

ÇOCUKLAR PÜSKEVİT DEĞİL, İNTERNET İSTİYOR.

DOKUNMA İNTERNETİME!
DOKUNMA KLAVYEME!
DOKUNMA ÖZELİME!
DOKUNMA BLOGUMA!
DOKUNMA BANA!

HAYDAR'A DOKUNMAYIN.

TAMAM TAMAM BİZİ LEYLEKLER GETİRDİ!

YALANDAN BIKTIK... ŞİFRE YALAN... SANSÜR YALAN...

BİZ FİLTREYİ BİR TEK KAHVEDE SEVERİZ.

VATAN YAHUT FİLTRE.

DEVLET KIYAFETİME, DİLİME, LİNKİME KARIŞAMAZ!



Tüm pankartlar içinde toplumun tüm kesimlerinin zihnindeki soruyu dile getiren pankart:

"KİM LAN BU HAYDAR?" iken; en fazla çeşitlemesi yapılan ve reyting alan konu da yine "HAYDAR" oldu.




Bunları okuyunca doğal olarak insan merak etmeden duramıyor, bu ülkede Haydar ismini taşıyan bunca kişi, bundan sonra internete girerken ne yapacak?

Örneğin; e-posta adresinde, mesajlarında ya da diyelim ki yazdığı makale, haber veya yorumlarda ismini kullanabilecek mi? Hadi kullandı diyelim, diğerleri başlarına nahoş bir şey gelmeden bu mesaj ve yazılara erişebilecek mi?

Bir de "sarışın" konusu var ki, ona hiç girmeyelim!

11 Mayıs 2011 Çarşamba

KARAYİP KORSANLARI GİZEMLİ DENİZLERDE GENÇLİK PINARINI ARIYOR!




Karayip Korsanları Gizemli Denizlerde ile Kaptan Jack Sparrow geri dönüyor.

Gençlik Pınarı'nı bulmak için neredeyse zorla ama her zamanki gibi karşı koyulmaz bir istekle atıldığı bu macerada Jack Sparrow'un (Johnny Deep) yolu geçmişten gelen bir güzelle (Penelope Cruz) ile kesiyor bu sefer.


Kahramanımız, film boyunca bir yanda korkunç korsan Karasakal, bir yanda bu tehlikeli güzel arasında kimden korkacağını ve çekineceğini bilemeden, tedbirsiz ama dikkatli (!) bir şekilde denizkızları ve zombilerle köşe kapmaca oynuyor.


FİLMDEKİ KARAKTERLER

Jack Sparrow
Artık herkesin yakından tanıdığı Yedi Denizin efsanevi korsanı Kaptan Jack Sparrow, düzenbaz, çıkarcı, kendi kendisiyle sürekli savaşan, ama bir o kadar da eğlenceli ve büyüleyici bir karakter sahibi. En büyük aşkı deniz, ikinci aşkı ise sürekli kaybedip-kazandığı gemisi Siyah İnci.
Daha önceki maceralarında bir çok acımasız düşmana karşı savaşmış olan kahramanımızın karşısında bu defa kötü şöhretli Kaptan Karasakal ve dünya güzeli Angelica var.



Angelica

Karasakal'ın belki kızı, belki de değil. Söyledikleri belki gerçek, belki yalan. Hilebaz ve entrikacı bir kadın olan Angelica, iyi kılıç kullanan, dövüşen ve yağmacı bir denizci. Amacı da her ne pahasına olursa olsun Karasakal'ın ölümsüz ruhunu lânetlenmekten kurtarmak.






Karasakal

Gemisini zombilerle dolduran ve kurbanlarının kemikleriyle süsleyen Karasakal denizlerde dehşet salmış bir korsan. Kara büyüyle uğraşır ve üç triton safiriyle bezeli bir kılıç kullanır. Kendi ölümüyle ilgili kehanetten kurtulmasının tek yolu Gençlik Pınarına ulaşmak ve bunun için her şeyi yapacak gibi görünüyor.






Barbossa

Gençlik Pınarı'nın peşindeki bir diğer isim de alçaklığı her şekilde kanıtlanmış Hector Barbossa. Bacağını ve Siyah İnci'yi kaybettikten sonra, her nasılsa donanmaya girmiş ve hükümet izniyle korsanlık yapıyor.





Tabii bir de gizemli denizkızı, eski bir yoldaş, gözüpek misyoner ve bir takım zombiler var. Onları da filmi izlemeye gittiğinizde tanırsınız artık.

"Karayip Korsanları Gizemli Denizlerde" 19 Mayıs'ta sinemalarda.

İyi seyirler!


FRAGMANI İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN


6 Mayıs 2011 Cuma

ANNE KİMDİR?



Anne kimdir diye sorsak, ne cevap verirdiniz?

Anne; çocuk sahibi olduğu andan itibaren asla normal olmayan-olamayan kişidir.

Anne; tepesine şimşek düşer diye yağmur yağarken çocuğuna dışarı çıkmayı yasaklayan kişidir.

Anne; "zararlı" diye yasakladığı her şeyi, "bana bi şey olmaz" diyerek yapan kişidir.

Anne; cep telefonunu asla açmayan, ama üç gün sonra "beni mi aradın sen?" diye cepten arayan kişidir.

Aslında şarjı bitmiş telefonuna bozuk muamelesi yapan ve sizin de aynısını yapmanızı bekleyen kişiye de anne denir.

Anne; öbür odada uyuduğu için babanın bulamadığı kişidir.

Anne; her türlü ermiş, veli ve yatırla yakın ilişki içinde bulunan kişidir.

Bu bakımdan da okuldu, sınavdı, işdi her ne fırsatta olursa olsun sizi okuyup üfleyen, okunmuş bilimum şeyleri yedirip içiren kişi de annedir. 

Anne; aynı anda hem hır çıkaran, hem de öpüp-koklayan kişidir.

Anne; kendisi de çocuk olmuş, belki de hala birilerinin evladı olan, ama kendi çocukluğunda asla "öyle yapmamış" kişidir.

Daima haklı olan, haklı olmadığında da muhakkak haklı olacak bir yol bulan kişiye de tabii ki anne denir.

Tüm annelerimizin, anneler günü kutlu olsun! Sevgilerimizle...

28 Nisan 2011 Perşembe

KİMİN BU ÇILGIN PROJE?

Başbakan'ın, bizzat kendisinin açıkladığı çılgın proje'nin birden fazla sahibi çıktı!


Murat Bardakçı yaptığı ilk yorumlarda, bu fikrin ilk defa Osmanlı İmparatorluğunun en parlak döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından dile getirildiğini söylerken, DSP de Bülent ECEVİT'in 90'lı yıllarda böyle bir proje önerdiğini açıkladı.


Yukarıdakilere benzer iddia ve yorumlar ortalıkta dolanırken; sanal aleme bomba gibi bir iddia daha düştü: Buna göre bu fikrin asıl sahibi Şahan GÖKBAKAR'mış! Delili de şu sıralar tıklanma rekorları kıran aşağıdaki sesli-görüntülü kayıt...



İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN


25 Nisan 2011 Pazartesi

ANKARA'DA MODERN DANS WORKSHOP


“Yossi Berg” Modern Dans Workshop:
Doğaçlama Tekniği

İsrailli koreograf ve performans sanatçısı Yossi Berg, Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu’nun daveti ve İsrail Büyükelçiliği’nin katkılarıyla Mayıs ayında Ankara’ya geliyor.

Sanatçı, dört gün süresince Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu ile bir atölye çalışması yürütecek.

2-5 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek atölyelerde, ileri seviye modern dans tekniklerinin yanı sıra çeşitli doğaçlama yöntemleri ile dansçıların düşsel olanı hareket diliyle yorumlama ve aktarma becerilerini arttırmaya yönelik çalışmalar yapılacak.


Dansçı ve koreograf olarak ‘Bat-sheva Dance Company’, ‘DV8 Physical Dance Theatre Company’, ‘Yasmeen Godder’, ‘Introdans’, ‘Donlon Company’, ‘Tanztheater Osnabruk’, ‘Polski Teatr Tanca’ gibi İsrail ve Avrupa'nın önde gelen dans topluluklarıyla çalışan Yossi Berg, 2005 yılında koreograf Oded Graf ile ortak çalışmalarına başlamış. İkilinin ‘Heroes’ adlı eseri, 2006’da Burgos-New York Uluslararası Koreografi Yarışması’nda birincilik alırken, eleştirmenler tarafından İsrail’in en iyi beş dans olayından biri olarak gösterilmiş.

Sanatçının sahip olduğu ödüller arasında Hannover Uluslararası Koreografi Yarışması’nda birincilik, Serge Diaghilev Ödülü ve İsrail Kültür Bakanlığı tarafından verilen üstün başarılı koreograf ve en iyi solo sanatçı ödülleri yer alıyor. Sanatçı ile ilgili daha fazla bilgi için http://www.yossioded.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz. 

Eğer kayıt yaptırmak ve bu deneyimden siz de faydalanmak isterseniz:

Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu
Güniz Sokak 44/4 Çankaya/Ankara
Tel: 0.312.466 60 30-31
E-posta: gulumpekcan@yahoo.com

31 Mart 2011 Perşembe

EY ÖZGÜRLÜK!



Okulda sıralara, bahçede ağaçlara yazardık adını: Ey Özgürlük!



Ama şimdi büyüdük hepimiz, zaman aktı gitti sular seller gibi! Çok şey değişti. Artık teknoloji kullanıyoruz deliler gibi. Çocuklarımız ellerinde cep telefonları sabah akşam mesajlaşıyorlar birbirleriyle. SMS'leri tükenince de geçiyorlar bilgisayarlarının başına internette "çet"leşiyorlar.

Büyükler için de farklı değil durum. Herkesin evinde ev telefonu, cebinde cep telefonu var, hatta bazen iki tane.

Siyah-beyaz televizyon, TRT'nin tek kanal olduğu yıllar masal oldu... Şimdi her odada bir televizyon, bir sürü kanal var. Sürü-sepet dizi sabahtan akşama arz-ı endam ediyor.

Kitap ve gazete hâlâ okunuyor, ama e-gazete ve e-kitap yaygınlaşıyor giderek.

Her türlü magazinsel, siyasi veya günlük gelişmeyi takip etmek, öğrenmek, ulaşmak çok kolay. İnsanlar her şekilde kolayca ve hızla iletişim kuruyorlar birbirleriyle. Biz yaştakilerin hayal bile edemeyecekleri, ama şimdinin gençlerinin ve çocuklarının ayrılmaz bir parçası oldukları bir âlem idare ediyor artık yaşantımızı. Bu sanal âlem her geçen gün kendi içinde büyüyor, genişliyor, ilerleyen teknoloji her gün yeni bir icad çıkarıyor, muhakkak birşey katıyor bu dünyanın içine ve her defasında daha fazla çekiyor insanları içine.

Ama Ey Özgürlük; tüm gelişmeler teknolojik ve bilimsel, insan ruhu yine bildiğin gibi. Aşk, sevgi, merhamet bir yanda, hırs, kıskançlık ve öfke diğer yanda, bitmez bir savaş içindeler. İnsan eli kendi yaptığı ile güzelleştirirken dünyayı bir yanda, öbür yanda daha beter bir şekilde yerle bir ediyor, büyük yıkımlar yaratıyor yine kendi eliyle.

Bir yandan demokrasi ve özgürlük türküleri yakarken, bir yandan da baskı ve dayatmanın en şiddetlisini uyguluyor kendi gibi düşünmeyenlere. Eşitlik falan derken bazen öyle şeyler oluyor ki; sükût ediyor tüm evren.

Anlayacağın Ey Özgürlük, teknoloji, bilim-teknik falan iyi de insan ruhunda "tık" yok. İki ileri, iki geri, hep aynı.

Şimdilerde yine seni söylese de çocuklarımız, gençlerimiz, okulda sıralara, bahçede ağaçlara adını falan yazdıkları yok artık. Onların kendi yöntemleri var ve iyi ki biz büyükler anlamıyoruz bundan!

Zira en ufak bir şeyde hatta bazen yoktan yere siteler, bloglar kapanıyor sık sık ve bir daha kolay kolay açılmıyor, gazeteler, televizyonlar ceza alıyorlar, başka şeyler de oluyor ama akıl mantık almıyor. İşte bu nedenledir ki; bizim gibi orta ve daha ileri yaşlarda merdiven çıkanlar, zihinlerinde bir tını içten içe anıyorlar seni, bir de en fazla "post-it" lere yazıp PC'lerin ekranına yapıştırıyorlar adını Ey Özgürlük: Anlayacağın başka türlüsü risk içeriyor biraz!



SÖYLE SÖZÜNÜ

Ad

E-posta *

Mesaj *

kimler gelmiş:)

Twitter

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı