KEBİKEÇ

1 Ekim 2012 Pazartesi

KENDİ LİSTENİ KENDİN YAK


Yazan: Derin AKTAN

Şu sıralar ilişkinizde zor bir dönemeçten geçiyor olabilirsiniz. 

Belki sürekli tartışma, kavga-dövüş var, belki de  ikiniz de kendi kabuğunuza çekildiniz, düşündükçe düşünüyorsunuz.

İlişkiyi çıktığı raya tekrar oturtabilmek için hâlâ yapılabilecek çok şey olabileceği gibi, tam tersi de geçerli olabilir son kertede.

Bu işin bir reçetesi tabii ki yok, ama yine de yaşananlara farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak isterseniz, aşağıdaki yöntemi deneyebilirsiniz.

KENDİ LİSTENİ KENDİN YAK

  • Kendinize bir liste yapın. 
  •  Bunun için; sayfayı ikiye ayırın. 
  •  İlişkinin başladığı yıldan başlayarak; sağ tarafa olumlu, sol tarafa da olumsuz olayları yazmaya başlayın şimdi.
  • Listenin ne kadar uzun olduğunun ya da kaç sayfa tuttuğunun önemi yok. Aklınıza ne geliyorsa, içinizden ne geçiyorsa yazın.
  • Mümkün olduğunca yılları hatırlayarak yazın ve ilişkinin size göre gidişini olumlu ya da olumsuz etkileyen olayları sıralamaya dikkat edin. Yorum yapmayın sadece tespit yapın.
  • Acele etmeyin, yapabiliyorsanız bu iş için bir kaç gün ayırın kendinize.
  • Listeyi tamamladığınızda hemen okumayın. En az bir gün nadasa bırakın.
  • Şimdi listeyi okuyun.
  • Size değil de bir başkasına ait bir listeymiş gibi yaklaşın ve öyle okuyun.
  • Bu başka kişiye ne derdiniz veya bu başka kişinin listesini nasıl değerlendirdiniz? (Bu soruların cevaplarına odaklanın.)
  • Listenizi paylaşmak ve görüş almak isterseniz, arkadaş, dost veya aile çevreniz yerine, bir uzman tercih edin. (Unutmayın sizinle duygusal bağları olmadığı için bu kişiler taraf tutmaz, her ne olursa olsun size hak vermek yerine, daha objektif davranır ve belki de zihninizde yanmasını umduğunuz ışığın kıvılcımını daha çabuk çakabilirler.)


Sonrası ne olur bilemiyorum. Belki profesyonel bir yardım almayı düşünürsünüz, belki kendi işinizi kendiniz halleder, ilişkinizi yola koyar ya da ipleri tamamen koparırsınız. Ya da hiç bir değişiklik olmadan devam edersiniz.

Ama her neyi tercih ederseniz edin, son bir adım daha var gerçekleştirmeniz gereken:

  •  Tüm aşamaları gerçekleştirdikten sonra; o listeyi YAKIN!


Geçmişin iyi ya da kötü yaşanmışlıklarıyla sizi esir almasına, ilerlemenize engel olmasına izin vermeyin. Geçmişi şükran ve minnetle geride bırakın, teşekkür edin ve yolunuza devam edin.

İşte bunun için; listenizi YAKIN! 

Raflarınızdaki eskileri atın ve yenilere yer açın.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

USTALAR ÖLMEZ ASLINDA



Akciğer kanseri ve buna bağlı gelişen akciğer enfeksiyonu nedeniyle kısa bir süre önce yoğun bakıma alınan Usta tiyatro sanatçısı Müşfik Kenter aramızdan ayrıldı.

Önünde saygıyla eğiliyor, yaşamı boyunca ülkemiz sanatına yaptığı katkı ve anlam dünyamıza kattığı güzellikler için şükranlarımızı sunuyoruz.

Esasen bilenler bilir ki; bir gün aramızdan ayrılsalar bile ustalar ölmez aslında! Zira onlar bilinen yaşam süreleri boyunca yarattıkları eserler ve bıraktıkları izleklerle her nerede olurlarsa olsunlar, adeta zamana ve ölüme galip gelerek insanlara ve kitlelere ulaşmaya, onları etkilemeye, yönlendirmeye devam ederler.  Ve belki de her sanatçının hayalidir böyle bir kadere sahip olmak. 

Bizden Selâm olsun Müşfik KENTER'e! Bilinmeyen bir âleme doğru çıktığı seyahat ile içimizi acıtıp, burksa da, biz geride kalanlar için O şimdi daha da canlı.


Ertuğrul ÖZKÖK'ün yazısı: Kimse onun kadar güzel yaşlanamaz, kimse onun kadar güzel ölemez.

hurriyet.com.tr'de açılan taziye defterine siz de yazmak isterseniz tıklayın.




SON RÖPORTAJI: "ÖLÜYORUM TANRIM, BU DA OLDU İŞTE"

Bu röportaj Dünya Tiyatrolar Günü videosu hazırlanırken çekilmiş. Orhan Veli’nin dediği gibi; kelimelerin kifayetsiz kaldığı an… Karşınızda bir efsane tiyatroya nasıl başladığını, Ankara’daki güzel günlerini anlatıyor eski heyecanıyla. (Hazırlayanlar: Çağla Pınar Tunçel, Halil Yücer, Nazlı Çapar, Deniz Öner, Aynur Yolcu)






İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI

Murathan Mungan'ın Orhan Veli şiirlerinden düzenlediği Bir Garip Orhan Veli isimli tiyatro oyununu Usta Sanatçı Müşfik Kenter  25 sene boyunca sergiledi. Her bir mısra-ı bir başka tad verse de en unutulmazı muhakkak ki "İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı" idi.


 


MÜŞFİK KENTER'İN YAŞAMI

Müşfik Kenter, Diplomat Ahmet Naci Kenter ve Olga Cynthia'nın oğlu olarak 1932 yılında İstanbul'da dünyaya geldi.  1947'de Ankara Devlet Tiyatrosu Çocukbölümünde tiyatroya başladı. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nde eğitim gördü; okulu 1955 yılında yüksek derece ile bitirdi ve devlet tiyatrosuna girdi. Sanat yaşamı, devlet tiyatrosunda oynadığı Oğuz Ata oyunu ile başladı.

Kenter, 1959 yılında Devlet Tiyatrosu'ndan ayrılarak İstanbul'a yerleşti ve ablası Yıldız Kenter'le birlikte Muhsin Ertuğrul ile çalışmaya başladı. Aynı dönemde; Şükran Güngör ve Kamuran Yüce ile biraraya geldiler ve uzun yıllar birlikte tiyatro yaptılar.

1960-1961 yılları arasında Site Tiyatrosu'nu kurdular. 1962'de adını Kent Oyuncuları olarak değiştirdiler.

İngiliz Kültür Heyeti ve Rockefeller'den burslar alarak Amerika ve İngiltere'de tiyatro araştırmaları yapan ve incelemelerde bulunan Kenter, İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya, Yugoslavya, Kıbrıs gibi bir çok ülkede oyunlar sergiledi.

Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı`ndan emekli olduktan sonra, Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Başkanlığı'nı ve Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği görevlerinde bulundu.

Sanatçı, tiyatro oyunculuğunun yanı sıra sinema oyunculuğu da yaptı. Sevmek Zamanı, Üç Arkadaş, Seni Kalbime Gömdüm gibi unutulmaz filmlerde rol aldı. Kenter, 1966 yılında Antalya Film Festivali'nde, "Bozuk Düzen" filmiyle "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" ödülünü kazandı.

Yerli, yabancı TV filmlerinde, belgesel ve reklamlarda seslendirme yaptı. En unutulmazlarından biri de kuşkusuz "Alf" dizisindeki seslendirmesiydi.

Rol aldığı oyunlar arasında; Martı, Vanya Dayı, Arzu Tramvayı, Üç Kız Kardeş, Salıncakta İki Kişi, Nalınlar, Cyrano de Berjerac, Mikadonun Çöpleri, Hamlet, Deli İbrahim, Üç Kuruşluk Opera, Kim Kimi Kiminle, ayrıca   Murathan Mungan'ın Orhan Veli şiirlerinden düzenlediği ve sanatçının 25 sene sergilediği tek kişilik oyun Bir Garip Orhan Veli sayılabilir.




13 Ağustos 2012 Pazartesi

OLİMPİYATLAR VE BAŞARININ GÜZELLEŞTİRDİĞİ İNSANLAR


Yazan: Derin AKTAN

2012 Londra Olimpiyat Oyunları sona erdi. Herkes daha şimdiden gözünü 2016 Rio'ya çevirdi bile.

Ülkemiz tarihinin en kalabalık kadrosuyla oyunlara katılmasına karşın beklenen başarıyı yakalayamadı. Güreş ve halter gibi iddialı olduğumuz dallarda neredeyse "sıfır" çekerken, yüzümüzü güldüren, hepimizi gururlandıran sporcularımız da olmadı değil.

Basketbolun Perileri (her ne kadar çeyrek finalde elenseler de olimpiyat 5. si oldular), Tekvandoda altın madalya kazandıran Servet TAZEGÜL, gümüş alan Nur TATAR ile atletizmde 1500 m. kadınlarda altın ve gümüş kazanarak 1. ve 2. sırada kürsüye çıkan Aslı ÇAKIR ALPTEKİN ve Gamze BULUT gibi sporcularımız yüz akımız oldular gerçekten de. 

Madalya kazananlar her kürsüye çıktıklarında, gururlanmanın yanı sıra, başarının hem onları hem de bu başarıya bir şekilde ortak veya tanık olanların nasıl da güzelleştiklerini bilmem fark ettiniz mi.

Gerçekten de; yaşam akışı içinde işini doğru-dürüst yapan, hakkını alan ve başkalarınca da takdir gören insanlarda bir ışık oluyor. Bu başarının, dürüstlüğün ve kendine güvenin taa içeride bir yerlerden dışa yansımasıdır belki de. Gençlik ve amatör ruh da işin içine girince ışıma daha berrak oluyor kuşkusuz, tıpkı bizim çocuklarımızda olduğu gibi.

Ama hikâye burada bitmiyor tabii ki; bu başarıyı devam ettirmek, sudaki yakamozlar gibi bir görünüp bir kaybolmamak gerek. Bunun için de çok çalışmak, gayret etmek önemli tabii, ama bir de görünür-görünmez başarı canavarlarına dikkat etmeli, onlardan sakınmalı. 

Zira bana kalırsa, bu canavarlar önce baltalıyor sonra da yok ediyor başarma azmini. Kendimce bir liste yaptım, aşağıda, bir faydası olur mu bilmem ama içimde kalmasın!

Başarı canavarları:

Doping: Performans düşüklüğü, eksiklerini daha kolay gidererek daha kolay kazanma hırsı, bir önceki başarıyı yakalayamama, daha popüler olma ya da popülerliğini koruma endişeleri buna itebiliyor sporcularımızı. Sonuçları o kadar ağır oluyor ki; unutmamak ve unutturmamak gerek.

Vampirimsi ilişkiler: Başarı mıknatıs gibi. Hiç ayırt etmeden iyi-kötü, yararlı-zararlı her türlü insanı etrafına toplayıveriyor. İşte bu sebeple de; tecrübesiz ve genç insanlar (çok daha akıllı olsalar bile), bazen tedbirsizlik ve iyi niyet kurbanı olup,  bir anda kendilerini zarar verici ilişkiler yumağı içinde bulabiliyorlar. Bu tip ilişkilerden kurtulmak hiç bir zaman kolay olmadığı gibi, sporcunun kariyerine zarar verecek sonuçlar çıkıyor çoğu zaman da.

Para-Parasızlık: Para da, parasızlık da aynı derecede zararlı sporcularımız için. Medyayı biraz takip edenler, belli bir başarı kazanan sporcularımıza ne kadar küsur altın, ne kadar para ya da ev-araba verildiğini kolaylıkla öğrenebiliyor. Bu da yine bu gençleri doğrudan hedef haline getiriyor. Bu yüzden de bir anda etraflarının onlardan faydalanmak, para sızdırmak isteyen bunun için de en tehlikeli yollara başvurmaktan (örn. yatırım vaadiyle dolandırmak ya da madde bağımlılığına itmek vb) çekinmeyen kişilerle çevrelenmesi işten bile değil. Kimi zaman da yarışlar sonrası yeterli desteği bulamayan sporcularımız maddi imkânsızlıklar yüzünden olmadık tuzaklarla karşılaşıyorlar (doping, hile vs.).

Atalet: Başarı rehavet getirir, bazen de aşırı kendine güven. "Bir kez yaptım(n), nasılsa yine yaparım(sın)," gibi kandırmaca dolu cümleler veya inanışlar bazen de dolduruşlar da gevşeme yeterince çalışmama gibi sonuçlar doğurabiliyor. Zirveye çıkmak zor, orada tutunmak daha zor ama düşmek ne kadar kolaydır oysa ki. 

Bir solukta aklıma geliveren tüm bu canavarları alt etmenin bence çaresi; sporcusuna ve teknik ekibine sahip çıkan federasyonlarda.  

Federasyonlar; sporcusunu ve birlikte çalıştığı insanları takip etmeli, bilinçlendirmeli, sadece sportif ve teknik yönden değil sosyal ve kültürel açıdan da eğitim, tecrübe ve bilgi aktarımını kesintisiz sürdürmeli. Başarıyı sahiplenip, başarısızlığı görmezden gelmemeli, vefayı da unutmamalı. Son tahlilde ise; geçmiş ve gelecek arasında sağlam bir köprü inşa etmek ve bu köprüde şimdi'yi her daim hazır bulundurmak onların birincil görevi olmalı.

"Biz zaten böyle yapıyoruz," diyenler olabilir ya da "amma da uçmuşsun".... Bir sözüm olmaz her iki önermeye de, zira cevap başarı durumunda. 

Ben sadece gençlerimiz yanlışlarla sönmesinler ve  başarıyla hep ışısınlar istiyorum. 



11 Ağustos 2012 Cumartesi

OH, BİRAZ NEFES ALALIM!

 2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda 1500 metre final koşusunda Aslı Çakır Alptekin altın, Gamze Bulut gümüş madalya kazandırdı ülkemize. 

Kızlarımız bize gurur verdi, göğsümüzü kabarttı, gelecek için ümit verdi. 

Onları gönülden tebrik ediyor, başarıları daim olsun diyoruz.

Diğer taraftan; bizler ekran başında heyecandan hoplayıp zıplarken, yarışı soluksuz sunan TRT spikeri Cüneyt KIRAN bakın ne hallere girmiş. 



9 Ağustos 2012 Perşembe

Siz Hiç LSV Dükkan Çikolatası Tattınız mı?



LSV Dükkan yani Lösev Dükkan’ında lösemili çocuklarımızın anneleri kendi elleriyle hazırladıkları organik kurabiyeler ve birbirinden renkli el emeği, göz nuru el işlerini sizlere sunuyor. LSV Dükkan bundan tam 12 sene önce LÖSEV Ankara’da, küçücük bir atölyede 5 anne ile başlayan bir çalışmayken bugün yüzlerce annenin ekmek parasını kazandığı meslek atölyeleri haline geldi.       

                                

Beslenme ile kanser arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekmek için kurulan bu minicik atölye, seneler içerisinde azim, sevgi ve inançla büyüdü. Giderek büyüyen ve insanın içini ısıtan bu başarı öyküsü, LSV Dükkan markasını yaratmaya kadar uzandı. Lösemili çocuklarımızın annelerinin umutlarını, hayallerini işlediği, sevgiyle yoğurduğu her bir LSV Dükkan ürünü sevgili çocuklarımızı hayata bağlayacak.

Tüm renkleri ve lezzetleri ile Türkiye’nin her yerinden LSV Dükkan’a www.lsvdukkan.com üzerinden ulaşabilir ve sipariş verebilirsiniz.


Lösev’i Twitter’da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

GÜNLÜK TAVSİYELER







Gönderi demeti: Kadir Tuğtekin OK

Hayatını yaşanır kılmak için bunları unutma:


  • Doğru şeyi yap!
  • Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan her şeyden uzak dur.
  • ALLAH her şeyi iyileştirir.
  • Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir.
  • Nasıl hissettiğinin önemi yok; haydi kalk, giyin ve ortaya çık.
  • En iyisine henüz sıra gelmedi.
  • Sabah canlı olarak uyandığın zaman, bunun için ALLAH'a şükret.
  • Maneviyatın daima mutludur. Sen de mutlu ol.


Zihnini susturmak mı istiyorsun?


  • Öyle ise seçeneklerini artır,
  • Alışkanlıklarını değiştir,
  • Hep yaptığından farklı yap, konuş ya da bak,
  • Kendini onayla,
  • Kendini sev,
  • Kendine değer ver
  • Ve.....
  • Tüm bunların seçeneklerini artır,
  • Ta kiiii yaşadığın bir durumda aklına birden fazla hatıran gelene kadar.


Fiziken daha sağlıklı olmak için dee; aşağıdaki resmi kullanabilirsin belki...




18 Temmuz 2012 Çarşamba

BEN BİLMEM, EVRENE SOR!






Yazan: Yelda S.


İçinden çıkamadığı derdini anlatan ve de her türlü telkine kapalı arkadaşınıza tutumunuz ne olur?


Konuyu kısaca biraz açayım; yakın iki arkadaştan dertli olan, aile çevresindeki üçüncü şahıslar arasındaki sıkıntılı biri konuya gereğinden fazla empati duyuyor, ferahlamak için görüşlerine ve önerilerine güvendiği yakın arkadaşına bu dertten bahsediyor. 


Çoğumuzun yaptığı bir şeydir bu, değil mi? Buraya kadar bir sorun yok. Ancak, dert anlatan kişi, sorun kendisini kat kat aştığından, görüşü daralmış, kendisini dinleyen arkadaşının salık verdiği önerilerin her birine bir gerekçe bularak her türlü telkine kapanmış durumda. Dert anlatan da, dert dinleyen de sürekli konuşuyor, ama bir anlamda herkes kendi söyleyip kendi dinliyor, ayrıca balon gibi şişmek de cabası.


Sizin bu durumda tutumunuz ne olur? Birkaç farklı yaklaşımla konuya bakalım olayın içinden çıkmanıza yardımcı olabilek mi?


Dert dinlemekten şişmiş ve bayılmış durumdaki, kötü arkadaşın tutumu: “…evet çok zor bir durum haklısın. Ya  bu arada, biliyor musun ben de çok sıkıntıdayım; akşam bana misafir gelecek, hazırlık yaparken çocuklar ayağıma dolanıyor, sana göndersem, ne dersin?.”


İyi arkadaşın tutumu; “…neticede ailen, üzülmeni anlıyorum, ancak, üçüncü şahısların derdine bir yere kadar yardımcı olabilirsin, önerilerini dinlemiyorlarsa, durman gereken sınır bilmelisin, bu tutumundan zarar görebilirsin, kendini koru lütfen."


Olumsuz arkadaş;  “…bu çok sıkıntılı bir durum, bu sorun çözülemez, ne halleri varsa görsünler, hem sana ne oluyor anlamıyorum ki? Sana ne onlardan, her koyun kendi bacağından asılır.”


Olumlu arkadaş: “...her şey çözülür, su yolunu bulur, sen kendine bak. Zamanı geldiğinde gereken neyse yaparsın ama fazlasına gerek yok, senin de bir hayatın var."


Fazla empati yapan arkadaş:  “…aman Allahım ne diyorsun sen? Daha neler neler olur, bununla kalmaz, bunun sonu felaket, bak sana peşin söylüyorum bunlardan bir yol olmaz, sen de ziyan olursun arada."


Objektif arkadaş:  “…biraz uzaktan bak olaya, bakış açın netleşsin, senin aşan şeylerin üzerine yapışmasına izin verme, bu arada sen de önemlisin kendini korumalısın.”


Amaaa her türlü telkine kapalı birine ne denebilir ki?


Son bir alternatif daha var, pozitifçi arkadaş! Belki de en uygun telkin ondan gelir: 

"Ben bilmem evrene sor. Cevabı o bilir."


Evvet! İşte bu: Ben bilmem evren bilir!

SÖYLE SÖZÜNÜ

Ad

E-posta *

Mesaj *

kimler gelmiş:)

Twitter

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı