KEBİKEÇ

9 Temmuz 2012 Pazartesi

EDA'NIN WAFFLE SÜRPRİZİ





Pazar sabahı rüyasında waffle görmüş olarak uyanan Eda, yataktan kalkar kalkmaz mutfağa koştu. 


Önce malzemeleri hazırladı:
- 2  yumurta
- 1 çay kaşığı tuz 
- 1,5 su bardağı un
- 1,5 su bardağın  süt
- 2 yemek kaşığı şeker
- Yarım çay bardağı sıvı yağ 
- Birer paket kabartma tozu ve vanilya
-Evdeki meyvalar (Eda'nın durumunda birer avuç kayısı ve kiraz)
-Bir tatlı kaşığı bal


Sonra karışımı hazırladı:
-Yumurtaların ak ve sarılarını ayırdı.
-Yarım paket vanilyayı yumurtaların akıyla beyazlaşana kadar çırptı.
-Yumurta sarılarını ve şekeri çırptı.
-Yumurta sarılarını, süt, sıvı yağ, kabartma tozu, kalan vanilya ve tuzla birlikte çırpmaya devam etti.
-Karışımı çırparken unu yavaş yavaş ekledi.
-En sonunda yumurta aklarını ekledi tamamlanan karışımı bir süre daha çırptı.


Buradaki en önemli husus şu ki; Eda evdeki mikser ya da çırpıcı makine her neyse bunu kullanmayı bilmediğinden (belki de biraz üşendi!) tüm bu çırpma işlemini elinde gerçekleştirdi. 


Karışımla işi bittikten sonra, onu tezgâhta bir müddet dinlenmeye bıraktı ve meyvelere girişti. Buzdolabında bulduğu kiraz ve kayısılardan birer avuç aldı, çekirdeklerini bir güzel ayıkladı, sonra da doğradı. Meyvelerin üstünde bir kaşık da bal gezdirdi.



Evde tabii ki bir waffle makinesi olmadığında, tost makinesi de dolabın tepesinde durduğundan, teflon tava daha uygun göründü gözüne Eda'nın, waffle pişirmek  için.


Tavayı çok azıcık sıvı yağ ile yağladıktan ve kızdırdıktan sonra, karışımdan her seferinde birer kepçe dökmek suretiyle pişirme işlemine geçti.


Tüm pişirme bittikten sonra, anne ve babasını da kurduğu sofraya davet eden Eda waffle'ları meyve salatası ile servis yaptı. Kendi waffle'ı üstüne meyvelerin yanı sıra çikolata krem bar eklemeyi de ihmal etmedi bu arada!


Anne meyvelerin üstüne bir kırpık beyaz peynir tercih ederken, kahvaltı sonunda herkes bir miktar şeker çarpılmışı oldu!




25 Haziran 2012 Pazartesi

ALTIN ÖRÜMCEK SAKIP SABANCI MÜZESİNE








Altın Örümcek
En İyi Etkinlik / Kültür Sanat Web Sitesi Ödülü
Sakıp Sabancı Müzesi’nin Oldu



Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM) web sitesi, Türkiye’nin ilk ve tek bağımsız web ödülleri organizasyonu Altın Örümcek’te, “Türkiye’nin En İyi Etkinlik / Kültür Sanat Sitesi” ödülüne layık görüldü. Doruk.net sponsorluğunda bu yıl 10. kez düzenlenen yarışmada, toplam 34 kategoride, internet teknolojileri alanındaki en başarılı projeler ve en iyi web siteleri ödüllendirildi. Yarışmada web sitesiyle 1.liği elde eden SSM’ye ödülü, 21 Haziran 2012 tarihinde düzenlenen gecede verildi.

http://altinorumcek.com/sonuclar/10-altin-orumcek/


Altın Örümcek Ödülleri


2002 yılından bu yana aralıksız olarak gerçekleştirilen Altın Örümcek Web Ödülleri; web ve internet teknolojileri kullanılarak hayata geçirilen başarılı projelerin daha iyi tanıtılmasını, hak ettiği yeri bulmasını, bu alana yapılan yatırımların özendirilmesini amaçlıyor. Web, internet teknolojileri, pazarlama ve iletişim alanlarında yetkin ve tecrübeli jüri üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen Altın Örümcek, Türkiye’nin ilk ve tek bağımsız web ödülleri organizasyonu olma özelliğini taşıyor.

21 Haziran 2012 Perşembe

ÖCÜLER VE BÖCÜLER



Yazan: Özlem PEKCAN

Geçmişin öcüleri koşar peşinde,
Geleceğin böcüleri hoplar önünde...
Aman dikkat et de yemesinler seni, 
Ezilirken arada pek zavallı şimdi!

Kork, kork, kork nereye kadar?
Ya ısırırsa kulağını hayalatler,
Ya kovalarsa seni körebeler!
Kaç bakalım, kaç nereye kadar? 

Hangi pişmanlık açtı önünü,
Hangi karanlık kurtardı dünü,
Hangisi yalan hangisi gerçek,
Peki sor, kim yarattı bu günü?

Kork, kork, kork nereye kadar?
Ya ısırırsa kulağını hayalatler,
Ya kovalarsa seni körebeler!
Kaç bakalım, kaç nereye kadar? 

Kaçmasan da yakalayamaz seni öcüler,
Kovalasan da tutulmaz ki asla o  böcüler,
Yarın gelir mi bilinmez, dün geçti belli de
O halde düşün bakalım; ne kaldı elinde?

Kork, kork, kork nereye kadar?
Ya ısırırsa kulağını hayalatler,
Ya kovalarsa seni körebeler!
Kaç bakalım, kaç nereye kadar?

13 Haziran 2012 Çarşamba

ÇAKRA AÇMA TEKNİKLERİ



AŞAĞIDAKİ UYGULAMA İLE ÇAKRALARINIZI AÇABİLİRSİNİZ.  


DENEYİNİZ. 


HER ÇALIŞMA GİBİ BU DA SÜREKLİLİK GEREKTİRİR.


SAKİN BİR ORTAMDA GEVŞEYEREK BUNLARI YAPINIZ. 


Gönderi: Kadir Tuğtekin OK -  www.kahunasifa.com




7 Haziran 2012 Perşembe

BABAMA MEKTUP



Babişkooo....


Sen gideli biraz yalnız kaldık, ama hayat bu hükmünü sürüyor, bizi de oradan oraya sürükleyip duruyor.


Benim oğlan bildiğin gibi, sabah akşam internette o oyun senin bu oyun benim, şimdi bir de laptop'ı var, hayır korkuyorum kök salacak koltukta, bizim bahçedeki çam ağacı misali! Geçen akşam babası eve geldiğinde koltuğu boş görünce epey bir endişeye kapıldı, zor teskin ettim kendisini (e tabi o da arada sokağa çıkmalı). En büyük değişiklik ehliyet aldı kendisi, aslına bakarsan sınavı geçti ama henüz ehliyetini çıkaramadık. Fırsat buldukça başımızda boza pişiriyor, yolların potansiyel fatihi havalarında... 


Kıza gelince; lise sona geçti-geçiyor, eh üniversite sınavı da yaklaşıyor artık. Daha geçen sene başı dersaneye yazdırmıştık kendisini, bir işe yaradı mı dersen, iyi arkadaşlar edindi orada, hocalarını da seviyor, ama hiçbir deneme sınavına girmedi, etüdlere ve derslere arada bir uğradı (gülmeee), daha garibi dersanedeki matematik hocasını anlamadığı için (!) okuldaki bir başka matematik hocasından ders aldı sınavlar öncesi, sanırım geçti de (gülmeseneee). 


Senin küçük torun, büyüdü tabii, ana okuluna gidiyor, hatta kazara ilkokula bile başlayabilir, zira şu sıralar memlekette ha eğitim sistemi ha piyango, ne çıkacağını tahmin dahi edemiyorsun. Ama olsun, senin ki yapar, hiç endişem yok. Seni hatırlıyor, önceleri İstanbul'da olduğuna kanaat getirmişti, şu sıralarda ayda yaşadığına karar vermiş. Sanırım bu konuda zihni en berrak olan o. 


Küçük kızın bildiğin üreticilikte devam ediyor. Tiyatro, okul, gösteriler, söyleşiler... Okulun gösteri zamanı yaklaştı ya, bir yandan koreografi yapıyor, bir yandan da kostüm ve dekor. Dün kumaş almaya gitti meselâ. Şahsen son zamanlarda kendisinden birden fazla olduğu, hatta belki de biz küçükken paralel evrenlerden bir kaç tane daha ondan getirdiğiniz, ama bunu benden sakladığınız gibi hislere kapılmaya başladım.  


Ben de iyiyim. Saçlarımı sarıya boyadım (hem de kendim), hâlâ da anneme "bu kadar" benzemeye devam ediyorum, söylentilere bakılırsa aynı onun gibi bile olmaya başlamışım. Geçenlerde öyle dedi senin küçük kızın. Ben de altta kalır mıyım: "E sen niye benzemiyorsun," diye haşladım onu! 


Anneme gelinceee... Yine her cumartesi buluşuyoruz, küçük torunu alıyor, size geliyor ve akşam birlikte yemek yiyoruz. Kilo verdi biraz, iyice çevik bi şey oldu görsen (ben gördüğüne eminim aslında). Her zaman ki gibi çok komik ve esprili, ama onun bundan haberi yok.  Bol bol senden bahsediyoruz, her konuyu sana bağlamaya devam ediyor, kabul etmelisin ki bundan kaçışın yok. 


Bu gün de senin doğum günün. Şimdi sen gittin, başka bir boyuta taşındın ve oradan bize eşlik etmeye devam ediyorsun diye, bu günü unutacak değiliz herhalde. 


Babişkooo,
doğum günün kutlu olsun, biz seninle  geçirdiğimiz zaman için minnettar ve mutluyuz, bizim babamız olduğun için de her zaman teşekkür ediyoruz. Nice yıllara!


Not: Sabah annemle konuştuk, hafta sonu bir araya gelip kutlama yapacağız. 






5 Haziran 2012 Salı

UÇURUMUN DİBİNDE İP ATLAMAK



Özlem PEKCAN
ozlem.pkcan@gmail.com


Nietzsche, bir uçurma bakmaya başladığınızda onun da size baktığını, hatta daha da ileri giderek bakanı içine çektiğini söylemiş. 


Benim açımdan bu; hayata nasıl bakarsan o da sana öyle bakar demek. Uçurumdan atlamak istersen sana kucak açar hatta aşağıya çeker tereddütsüz, durmak istersen de bekler ve seni serbest bırakır, yolunu seçesin diye. 


Aynı adamın, her doğru eğridir gibi  önermelerin de sahibi olduğunu düşündüğümüz zaman, neyi ne amaçla söylediğini bilmek, yorumlamak ya  da tahmin etmek belki de falcılıktan öte bir gayreti aşamaz. (Tüm felsefe olayını bir çırpıda harcadım bir de bunu yazarak, haydi hayırlısı...)


Ama olsun! Bu uçurum meselesi bana düşmeyi, uçmayı, yok olmayı hatta kaosu falan değil, illâ ki de yaşamın kendisini çağrıştırıyor.


Öyle anlar var ki yaşama bağlayan veya koparıp uzaklaştıran her şeyden; tek bir düşünce, bir pırıltı veya zihin oyunu görünmez o çizgiyi geçirtiverir insana. 


Bir de bakmışsın, sevgili okuyucu, cehennemde zebanilerle ip atlıyorsun o uçurumun dibinde... Daha olumlu senaryoda denize nazır gün batımını selâmlamak var gelecek düşleriyle kanatlanmış...


Felsefi, dini ya da her ne sistem içinde olursan ol, neye baktığından daha fazla nasıl baktığın, ne ifade ettiğinden ise ne anladığın önemli. Zira hayat biz ne kadarsak o kadar, anlam da o kadar.







29 Mayıs 2012 Salı

DAHA DA YAZMAM!



Yazan: Hale A.

BMW kullanan zengin ama görgüsüz adamların namı diğer kıroların 80 lerde kaldığını ve yerlerini yeni nesil  ‘şehir içi’ jipli kırolara ve hatta sahte sarışın ama orjinal orospu jipli kadın kırolara terk ettiğini düşünürken bugün bir BMW  kırosuyla eski günlere kusursuz bir zaman yolculuğu yaşadım.  

Ben sadece buradan bu marka arabanın yurdumuzdaki satıcı ve dağıtıcılarına sesleniyim de bu hikâye bitsin: Herşey para değildir. Sattığınız marka ise itibarı pek de âlâ hak eder. 

Kirli sakalı moda yapan zihniyetin sakatlığı kadar  ülkemizdebu kadar çabuk kabul görüşünün altında ruhen ve fiziken pis oluş yattığı önyargımın hızla yargıya dönüşmesine sebep olan erkek kitlesine değil araba gazoz bile satılmamalıdır ki; tamam ulan HERŞEY PARADIR  ‘ziki düşesiceler’, ‘a... koyiimin muadilini’ bulana dek uğraşcam valla.  

DAHA DA YAZMAM ...

SÖYLE SÖZÜNÜ

Ad

E-posta *

Mesaj *

kimler gelmiş:)

Twitter

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı