KEBİKEÇ

20 Eylül 2011 Salı

HİNT MİTOLOJİSİNDE KADIN VE ERKEĞİN YARATILIŞI




 Hint Mitolojisine göre:

Tanrı;
Yaprağın hafifliğini, ceylanın bakışını, güneş ışığının kıvancını, sisin gözyaşını aldı;
Rüzgârın kararsızlığını, tavşanın ürkekliğini buna ekledi.
Onların üzerine
Taşların sertliğini, balın tadını, kaplanın yırtıcılığını, ateşin yakıcılığını,
Kışın soğuğunu, saksağanın gevezeliğini, kumrunun sevgisini kattı.
Bütün bunları karıştırdı, eritti ve kadını yarattı.
Yarattığı kadını, erkeğe armağan etti.

Tanrı;
Kaplumbağanın yavaşlığını, boğanın bakışını, fırtına bulutlarının kasvetini,
Tilkinin kurnazlığını, boranın dehşetini aldı;
Sülüğün yapışkanlığını, kedinin yaramazlığını, hindinin kabarışını,
Gergedan derisinin sertliğini onlara ekledi.
Bunların üzerine
Ayının kabalığını, bukalemunun şıpsevdiliğini,
Sivrisineğin vızıltısını kattı ve erkeği yarattı.

Sonra ne oldu bilin bakalım!

TANRI,
YARATTIĞI ERKEĞİ KADINA VERDİ Kİ: ONU ADAM ETSİN…

12 Eylül 2011 Pazartesi

HARRY POTTER VE BİR BAKIŞ AÇISI ÖYKÜSÜ




“Harry Potter, küçük bir çocuktur. Ancak büyücü olduğunu bilmemektedir. Yaş gününde büyücü olduğunu öğrenir ve Hogwarts Büyücülük okuluna gider. Orada Ronald ve Hermione ile arkadaş olur. Üçü birçok maceraya atılır.”

Oğlum 6 ncı sınıfa yeni başlamıştı ve ilk kompozisyon ödevini de okuduğu bir kitabın özeti oluşturuyordu: -“Anne,” demişti telefonda bana, “kompozisyondan iki almışım.”

Beş üstünden iki geçer bir not olduğu için çok önemsememiş: -“Akşam eve gelince bakarız,” diye cevaplamıştım onu.

İşte şimdi koltukta oturmuş, bir not defterinden kopartıldığı belli kareli kâğıda yazılmış “Harry Potter ve Felsefe Taşı” başlıklı kompozisyonu şok bir halde elimde tutuyordum. Hepi topu yukarıdaki beş cümleden oluşan ödeve bir kez daha baktım, sonra da sükûnetimi korumaya çalışarak: -“E çocuğum,” dedim “öğretmenin gene sana fazladan not vermiş. Beş cümle ve bir not defteri sayfası… Bari A4 kâğıda yazsaydın.”

-“Ama sığdı ki,” dedi benimki.

Konuyu uzatmadım, bir faydası olmayacağını biliyordum. Sadece sıkı sıkıya bir dahaki sefere, en azından A4 kullanmasını ve biraz daha uzun yazmasını tembihledim ona.


***

Ama tabii olay içime oturmuştu, çocuklar konusunda daha doğrusu torunları konusunda bir “guru” formunda yaşayan babama anlattım meseleyi hemen ilk fırsatta. Babamsa hiç de aklıma gelmeyen bir cevap verdi bana: -“Özet dediğin öyle olur kızım. Öğretmenin beş vermesi gerekirdi aslında.”

Hayretler içinde babama bakarken: -“Ama kâğıt,” diye geveledim.

Babam cevap vermeye bile lüzum görmeden omzunu silkti ve gülümsedi.

Okulların açılması iyice yaklaşmışken, aklıma geldi bu olay neden bilmem. Ayrıca bu yazdıklarımdan bir hisse falan da beklemeyin hiç, sadece şunu bilin ki: Yıllar geçtikçe babama giderek daha fazla hak veriyorum ve bu da beni hayretler içinde bırakıyor.

31 Temmuz 2011 Pazar

İHTİYAR BİR KADINI ÇİĞNEDİM


   

                                                              özlem pekcan'ın kitaplığından.....


“Üç hafta evvel Packard’ımla bir ihtiyar kadını çiğnedim. Ailesi, bu kayba nazaran ölçülemeyecek kadar bir zarar ve ziyan –kadınların ortalama fiyatlarının ne olduğu malum- istediklerinden bu ceset istismarcılarına karşı beni müdafaa edebilecek iyi bir avukata başvurmaya mecbur kaldım.”

Yukarıdaki satırlar çok şükür ki bana ait değil!

20 ci yüzyılın ilk yarısında yaşamış İtalyan yazar Giovanni Papini’nin, Fikret Adil’in çevirisiyle Türkçemize kazandırılmış “GOG” adlı kitabından alıntı sadece (GOG, Giovanni Papini, çev. Fikret Adil, sf. 57, Ocak 2010, İstanbul, 6. baskı).

Kitap, “imparatorlara yaraşır” bir servete sahip, Gog adlı Amerikalı bir milyarderin tuttuğu notlardan oluşuyor. Yazar, asıl adı Goggins olan bu kişiyle tımarhanede tanıştığını itiraf eder hemen başlarken.

Havai adalarından birinde doğmuş, onaltı yaşına bastığında miço olarak bindiği gemiyle Amerika’ya gelen ve savaş sonrası ilk yıllarda yani 1920’de Birleşik Amerika’nın ve dünyanın sayılı zenginleri arasında olan bu garip adam, bu tarihten sonra iş dünyasından çekilerek yedi sene boyunca dünyayı dolaşır. Bu zaman zarfında dünyanın önde gelen dehaları, siyasetçileri, bilim adamları, sanatçı ve yazarları ile tanışır, içgüdüsel zekâsını en akla gelmez istekleri yerine getirmek için kullanır. 1928 yılına gelindiğinde ise artık; sağlığını ve servetinin dörtte üçünü yitirmiş halde, endişeli, sabırsız, zaman zaman da değişiklik, yenilik çılgınlıkları geçirerek, sanatoryum sanatoryum dolaşmaktadır.

Tanıştıkları tımarhanede, bir gün Gog bütün bu dünya seyahati esnasında tuttuğu notları yazara verir, bundan bir süre sonra da ortadan kaybolur. Böylece, dahilik ile delilik arasında gidip gelen bu garip şahsiyetin yedi yıl süren macerasına ve bu süre zarfında Bernard Shaw’dan Ghandi’ye, Freud’dan Einstein’a kadar tanıştığı pek çok ünlü kişiyle yaptığı görüşme ve sohbetlere ilişkin notları Yazarın kendince kronolojik bir sıralamaya koyarak meydana getirdiğini söylediği bu kitap ortaya çıkar.

Kitapta, kısa kısa yazılmış notlar halindeki her bölümde, farklı farklı ama muhakkak ki ilginç birçok kişi, olay, görüş ve öneri yer alıyor. Bunlardan bir tanesi de, ilk paragrafını yukarıda okuduğunuz ve bana oldukça çarpıcı gelen, “Suçsuzları Dava” başlıklı bölüm.

Kolaylıkla anlayacağınız gibi, Gog bir kadını arabasıyla ezmiştir ve başı fena halde belâdadır. Bu dertten kurtulmak için de bir avukata başvurur. Bu bölüm, diğer bölümlerde bahsi geçen, Ford, Lenin veya Einstein kadar ünlü olmasa da, adalet konusunda ilginç fikirlere sahip Francis Malgaz adlı bu avukatın görüşlerine ayrılmıştır.



Avukat: “Sistemimiz saçma ve çok karışıktır,” diyerek başlar manifestosuna. Önce mevcut sistemi eleştirir:

  • Bir cinayet cezalandırılabilir mi? Mademki işlenmiştir çaresi yoktur, hürriyetten mahrum etmekten başka bir şey yapılamaz.
  • Ancak bu yanlıştır. Bir cinayet veya hayatı iade imkânı yoktur, o halde ne bir şey ödenmiş ne de herhangi bir şekilde kefaret edilmiş olur.

Sonra, kendi sistemini önerir:
  • Mühim olan, suçluları, lüzumsuz inceliklere büyük masraflara bakmadan ortadan kaldırmaktır.
  • Ben olsam, suçluları üç sınıfa ayırırım: Büyükler (katiller, vatan hainleri vs), ortalar (yaralama, hırsızlık, sahtekârlık vs.) ve küçükler (haksız mal edinme, iftira vs). Ve her sınıf için tek ceza koyarım. Mesela büyükler için ölüm cezası, ortalar için ebedi sürgün, küçükler için de mallarının haczi veya bir defaya mahsus muazzam bir para cezası.
  • Böylece mahkemeler, hâkimler, mübaşirler, yargılama usulleri ve bütün müdürleri, gardiyanları ile hapishaneler kaldırılmış olur, hem cemiyet eskisi kadar korunur, hem de muazzam bir para ve vakit kazanılır.

Sisteminin en can alıcı noktasını şöyle ortaya koyar:
  • Fakat, davalar tamamıyla kaldırılmış olmayacaktır. Biliyor musunuz, kimlere dava açılacak? Güya suçsuzlara!

Nedeni çok açıktır:
  • Suç işlemiş olanlara dava açmak pahalıya mal olan bir aptallıktır, suçsuzları ise muhakeme etmek, vazifesini bilen her devlete en yüksek bir borçtur.
  • Kusursuz” zannedilen, “namuslu” denilen nezaret altında bulundurulur ve muhakemeleri yapılırsa, “işlenecek” suçların yarısının önüne geçilmiş olur.

Bu sistemin işlemesi için gerekli olan mekanizmayı da önermeyi ihmal etmez:
  • Her nahiyenin bir “teyakkuz ve ihtiyar komitesi” bulunmalıdır.
  • Bu komite, yaşayışları itibariyle suç ve cinayet işlemeye müsait veya eğilimli herkesi –ki, bunların sayıları çoktur- gözaltında bulundurmalı ve icabında mahkemeye sevk etmelidir.

Komitenin neden gerektiğini açıklamayı da unutmaz:
  • Bu sayılanların yüzde otuzunun günün birinde zaten akıbeti fena olacaktır. Bu itibarla onların muhakemesi sadece faydalı değil, lâzımdır da!
  • Zira, cinayet işlemiş olanların muhakemeleri ne kadar yersiz ise, cinayet işlemek üzere bulunanlarınki o derece gerekli ve üstelik vazifedir.

Tüm manifestonun ana fikri ise:
  • Ahlak ve toplumun huzuru suçlulara açılan beyhude ve masraflı davalarla elde edilemez. Bunun temini, ancak, masumların sürekli muhakemeleri ile kabildir.

Packardı ile çarpıp ölümüne sebep olduğu kadın hakkında yazdığı bir paragraf ile insani değerleri konusunda önemli ipuçları veren Gog, avukatın önerdiği sistem hakkındaki görüşlerini de birkaç cümle ile ifade eder, bölümün sonunda: “Avukat Malgaz’ın sisteminin, bana pek çocukça ve suiistimale müsait görünmekle beraber, bir mantık ve akıl cilâsı taşıdığını da kabul etmek lâzımdır.”

Bu cümle, ilk anda okuyucuya ümit verir. Zira zihni ve vicdanı başka şekilde kodlu okuyucu, devamında “masumiyet karinesinden” ya da “kişisel hak ve özgürlüklerden” dem vurulmasını beklemektedir tüm iyi niyetiyle.

Oysa ki; Gog hiç de işin bu tarafında değildir. Onun aklını başka bir şey kurcalamaktadır ve bunu da açıkça ifade eder: “Fakat yüz tanesinden kurtulmak için en azından yirmi bin dava açmak zorunda kalmayacak mıyız?”

“GOG”, yerleşik inanç ve değerlerinizin sık sık sınandığı, her kişi veya olayda düşünce sisteminizi yeniden gözden geçirme ihtiyacı yaratan bir kitap. Sırf bunun için bile okunmayı hak ediyor bence, çünkü hayatımızın her anında hepimizin bu tür yoklamalara ihtiyacı var bence.

Meraklısına not: Ölen kadının ailesi ile Gog arasındaki anlaşmazlığın ne şekilde sonuçlandığına dair hiçbir iz yok kitapta.

22 Temmuz 2011 Cuma

ADEM İLE HAVVA CENNETTE


Fıkra bu ya, bir Alman, bir Fransız ve bir Türk, Albrecht Dürer'in Adem ile Havva'yı resmettiği tablosu üstünde tartışmaktadırlar.

Alman der ki: -"Şu Adem'e bakın, ne kadar kusursuz ve ideal. Kesinlikle eminim ki; Adem üstün Alman ırkındandı."

Fransız, asla altta kalmak niyetinde değildir: -"Bir de Havva'nın asaletine, güzelliğine ve kusursuzluğuna bakın. Şüphe yok ki, Havva da Fransızdı."

Son noktayı Türk koyar: -"Yanılıyorsunuz, Adem de Havva da Türk."

Alman'la Fransız itiraz ederler:-"Yok canım, nerden çıkarıyorsun!"

Bizimki cevaplar: -"E baksanıza üstte yok, başta yok, çırılçıplak ve bir deri-bir kemik. Elde bir küçük elma, üstelik de kendilerini cennette sanıyorlar."

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Sizi ilgilendiren haberleri kaçırmayın!



Gündemde merakla takip ettiğiniz bir konuda gelişmeler oldu mu? Sevdiğiniz yazarın yeni kitabı ne zaman raflarda olacak? Bu yaz ilginizi çeken bir kültür sanat etkinliği var mı? Peki en son moda trendlerini biliyor musunuz? 

Böyle soruların cevabını merak ediyorsanız, hurriyet.com.tr'nin ücretsiz bir hizmeti olan Mind sizin için çok faydalı olabilir. Mind, önemsediğiniz konularla ilgili hiç bir haberi kaçırmamanızı sağlayacak. Merak ettiğiniz konularda yayınlanan haberler size e-posta aracılığıyla bildirilecek.


Peki Mind nasıl çalışıyor? Mind websitesine girerek (http://bit.ly/hurmind4) kaydolun ve takip etmek istediğiniz konuların listesini oluşturun. Örneğin: "diyet", "sergi", "Ara Güler", "defile" ve "Elif Şafak". Artık bu konularla ilgili yayınlanan haberlerden, tercih ettiğiniz sıklıkta gönderilecek e-postalar sayesinde haberdar olacaksınız.

Eğer bir haber yayınlanır yayınlanmaz haberdar olmak isterseniz, Mind'ın masaüstü uygulamasını da yükleyebilirsiniz. Ayrıca dilediğiniz zaman Mind websitesinden, takip ettiğiniz konularla ilgili geçmişte yayınlanan haber başlıklarına ulaşabilir ve bunları haber arşivinize ekleyebilirsiniz. 

Mind, ilgilendiğiniz haberlere ulaşmanın en kolay yoludur. Siz de tıklayarak takip listenizi oluşturmaya başlayabilirsiniz...


Bir bumads advertorial içeriğidir.

7 Temmuz 2011 Perşembe

ORADA KİMSE YOK MU?



Yazan: Derin AKTAN

Hayatın çok çeşitli anlarında kendimizi yalnız hissettiğimiz olur.

Belki bir sevdiğimizi kaybetmişizdir ve hiçbir şey bizi teselli edemez. Etraf ne kadar kalabalık olsa da yalnız hisseder, yalnız duyumsarız.

Ya da bilmem kaç şiddetinde bir depremin ardında yıkıntıların altında gerçekten de yalnız "orada kimse var mı?" sesini duymayı beklemiştir kimilerimiz.

Belki de bir sürü dilek, dua ve temenni tutmamış, illâki de tüm işler ters gidiyordur. Tıpkı iletildiğini sandığınız e-postaların gitmeyip de posta kutusunda beklediğini keşfettiğinizde hissettiğinize benzer bir hayal kırıklığı içinde, sesinizi duyan olmadığı karamsarlığına kapılmışsınızdır.

Ne bu âlemde ne de diğer âlemlerde sizinle ilgilenen, derdinize deva olacak güç, kuvvet veya kutlu bir varlık kalmıştır. Her şey ve herkes arkasını dönmüş, başka başka şeylerle ilgilidir.

Belki öyledir, belki de değil. Bunu o anki ruh hali içinde anlamak çok mümkün olmaz genellikle.

Ümitsizlik ve beklentilerin hemen gerçekleşmesi telâşı, karamsarlığı, karamsarlık da paniği davet eder. Bu durumda da önümüze çıkan basit çözümlerin bile farkına varamayabilir,  işlerin yoluna girebileceği kritik virajları kaçırabilir, bir sonraki dönüş için beklemek zorunda kalabiliriz.

Ama her ne olursa olsun, ilâhi kudretin kurduğu büyük düzenin bizim için bir plânı ve payımıza düşen bir şeyler muhakkak vardır.

Olmuş olan, olacak olanın en iyisidir belki de.

Zor günler biraz geride kaldığında ve güneş yavaştan yavaştan açmaya başladığında, aslında hiç de yalnız bırakılmadığımızı hissetmeye başlarız. Oralarda birileri vardır ve bizi duymuştur. İşte o an içimizi bir minnet duygusu kaplar, ama bunu nasıl ve ne şekilde dile getireceğimizi bilemeyiz bu sefer de.

Oysa ki çok basit değil mi?

Nereye başvurduysak, cevap veren de orasıdır. Dolayısıyla da teşekkür de minnet de oraya aittir.

Bu zamanlar da, tıpkı dua ettiğiniz gibi, dilek ve temennilerde bulunduğunuz gibi teşekkürü de esirgemeyin.

Nereden kimden ne istediyseniz ve o da size gönderdiyse, siz de ona içten bir teşekkür ve minnet yollayın, gitsin!

Çünkü orada bir yerlerde var ve sesimizi duyar!

15 Haziran 2011 Çarşamba

GÜNLÜK YAŞAMA DAİR BİRKAÇ TAVSİYE



Bir kaç basit yöntemle, günlük yaşamınızda büyük farklar yaratabilir ve yolunuzu değiştirebilirsiniz. İşte size birkaç tavsiye:


SORGULAMAK YERİNE ANLAMAK

Sorgulamak, eleştirmek gibi alışılmış kalıpları kullanmak yerine, anlamak kalıbını tercih edin. Sorgulamaya eleştirmeye başladığınızda suçlu arıyorsunuzdur. Bu kendinden kaçış ve dışa yönelimdir.


Anlamaya çalıştığınız zaman, kendinize yönelirsiniz ve bugüne kadar fark etmediğiniz yönleriniz ortaya çıkar. Bu da kendinizi daha iyi tanımanızı sağlar. Her anlamaya çalıştığınız kişi veya olay sizi daha da bilgilendirir.


Anlamayı seçtiğinizde düşünce sisteminizi ve bakış açınızı genişleterek kendi gücünüzü arttırmış olusunuz.



DÜŞÜNCELERİMİZLE HAYATI YARATMAK



Düşüncelerinizle hayatınızı yaratıyorsunuz. Bunun farkında olduğunuzda ve düşüncelerinizde evrenin çekim yasasını ve farkında olarak yaratma yasalarını kullanarak hayatınızın kontrolünü elinize almış olursunuz.


İstemek anahtarınızdır. İnançlar geçici olduğundan istemek inanmaktan daha güçlü ve yapıcıdır.


Yaratıcılığınız şu anda önemlidir. Şu anda düşünmeye başlıyorsunuz, şu anda duygu yüklüyorsunuz.


O nedenle şu an önemlidir. Şu anda düşünmeye başladığınızda evrenin yaratıcı gücünü kullanmaya başlarsınız.


Peki, herkes istediğine ulaşmaya başlarsa kargaşa olmaz mı?


Evren inanılmaz bollukla doludur. Herkese her şeye yetecek kadar bolluk vardır.


O nedenle kargaşa değil, bu tam aksine harmoni oluşturur. Yeter ki siz yaratıcılığınızda düşüncelerinizi çekim yasasına uygun olarak kullanmaya başlayın.


İstiyorumun hemen arkasından "Ama, fakat, gerçekler var".. ları eklemeden isteyin.  

Olanları, gerçekleri, başkalarının fikirlerini düşünmek yerine isteğinizi düşünün.


GÜNE BAŞLAMAK İÇİN İDEAL BİR OLUMLAMA


“Hayatımı şu andan itibaren sevgi ve güzellik enerjisi ile dolduruyorum.


Kendimi sevmeye, başkalarını sevmeye ve evreni sevmeye karar veriyorum.


Evrenden bana gelen sevgi enerjisini mutlulukla kabul ediyorum ve sevgi içinde bir hayat sürmeye niyet ediyorum.


Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”


Derleme: Kadir Tuğtekin OK

SÖYLE SÖZÜNÜ

Ad

E-posta *

Mesaj *

kimler gelmiş:)

Twitter

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı