Yazan: Özlem PEKCAN
Olayları, duygu ve düşünceleri
devinimlerle ifade etmek insanlık kadar eski bir olgu. Tarihsel süreçte, bu
devinimlerin ses ve müzik eşliğinde düzene girerek belirli hareketlere
dönüşmesiyle dansın ortaya çıktığını, önceleri mistik ve kutsi ihtiyaçları karşılarken
giderek sanatsal boyuta taşındığını ve çeşitlendiğini görüyoruz. Bu bağlamda,
kolay bir tanımlamayla bale de bir dans türüdür. Ancak, temelini danstan
almakla birlikte bu gün geldiğimiz noktada, teknik gerektiren en güç
hareketlerin estetik ve zarafetle beslendiği, müzikle süslendiği bambaşka,
tamamıyla özgün bir sanat dalıdır.
Rönesansla birlikte ilk örneklerine
İtalya’da rastlanan, Fransa’da gelişimini sürdüren bu sanatın olgunlaşarak
günümüz formunu kazanması on dokuzuncu yüzyılı bulur. Bu haliyle balenin ülkemizde benimsenmesi ise
1940’lı yılların sonunda devletin kurumsallaşma çabalarıyla gerçekleşir.
Zamanın gerektirdiği değişimin
kaçınılmaz zorlamasıyla bale sanatı da gelişmesini, boyutlanmasını ve
çeşitlenmesini sürdürmekte. Aşağıdaki listede, kronolojik bir akışta pek çok
ülkede, farklı dönemlerde, farklı sanatçı ve müzisyenlerin bazen birebir, bazen
de farklı performanslarıyla defalarca sahnelenen dünyaca ünlü bale temsillerinden
bazılarına ilişkin kısa bilgiler bulacaksınız. Son üç başlık ise özellikle Türk
Bale Sanatının gelişimini göstermesi açısından önem taşımaktadır.
· LA
SYLPHIDE
Paris Ulusal Opera Balesi |
Librettosu Adolphe Nourrit’ye ait,
koreografisini Filippo Taglioni’nin
yaptığı, ilk kez 1832’de Paris’te sergilenen eserin bestecisi Jean Schneitzhoeffer’dir.
Bale, İskoçyalı
genç bir çiftçinin öyküsünü anlatır. Sadece kendisine görünen bir perinin aşık
olduğu James aslında başkasıyla nişanlıdır. Düğün günü, bir şekilde perinin
peşinden ormanın derinliklerine doğru sürüklenir, nişanlısını tamamen
unutmuştur. Ormanda karşılaştığı ve daha
önce vurduğu bir cadı, periyi yakalamasında yardım edebileceğini söyleyerek ona
bir şal verir. Oysaki şal zehirlidir ve omuzlarına konmasıyla, kanatlarını
kaybeden peri ölür. James geri döner ve
nişanlısının başkasıyla evlendiğini görür. Büyük bir acı ve mutsuzlukla tek
başına kalmıştır.
· GİSELLE
Ankara Devlet Opera ve Balesi |
Librettosu Jules
Henri Vernoy de Saint-Georges, Théophile Gautier ve Jean Coralli’ye ait, ilk
koreografisini Jean Coralli ile Jules Perrot’un yaptığı, ilk defa 1841’de
Paris’te sergilenen eserin bestecisi Adolphe Adam’dır.
Bale, sonu kötü biten bir aşk üçgenini
anlatır. Kont Albrecht ile korucu Hilarion köylü güzeli Giselle’e aşıktır. Genç
kız tercihini, aralarındaki sınıf farkından dolayı kimliğini gizleyen konttan
yana kullanır. Fakat Hilarion pes etmez ve bağ bozumu sırasında kontun esas
kimliğinin ve nişanlı olduğunun ortaya çıkmasını sağlar. Zayıf kalbi buna
dayanamayan Giselle üzüntüsünden ölür.
Bu kayıptan ötürü büyük yeis içindeki
adamlardan önce Hilarion, genç kızın mezarına gelir. Orada Willis adı verilen
ölü kadınların ruhlarının lânetine uğrar ve can verinceye kadar dans eder.
Arkasından Kont Albrecht gelir. Bu sırada, Giselle’in ruhu mezarından çıkar,
onunla dans ederek hayatta kalmasını sağlar. Gün doğduğunda tehlike geçmiş,
genç kızın ruhu huzur bulmuş, kont ise utanç ve vicdan azabıyla başbaşa
kalmıştır.
· LA
ESMERALDA
Stanislavsky Bale Tiyatrosu |
Librettosu Jules
Perrot’ya ait, Perrot’nun koreografisiyle ilk defa 1844’de Londra’da sahnelenen
eserin bestecisi Cesare Pugni’dir.
Bale konusunu, Victor Hugo’nun ünlü
eseri “Notre Dame’ın Kamburu”ndan alır. Son kimsesiz, çirkin ve kambur
Quasimodo, bebekken kapısına bırakıldığı Notre Dame Katedrali’nin zangocudur.
Bir gün kilisenin önünde dans eden çingene kızı Esmeralda’yı görür ve ona aşık
olur. Kızın güzelliğinden etkilenen başka biri de Rahip Frollo’dur ve onu elde
etmeyi kafasına koymuştur. Ancak Esmeralda’nın kalbi zengin ve yakışıklı subay Phoebus
için atmaktadır.
Frollo, kendisiyle birlikte olmak
istemeyen Esmeralda’ya tuzak kurar, sevdiği adamı yaralamakla suçlanmasına,
zindana atılmasına ve asılmasına karar verilmesine neden olur. Tüm bu zaman
içinde genç kadın Phoebus’un kendisini kurtarmasını ummakta ve beklemektedir.
Oysa ki zaten başkasıyla nişanlı adam çoktan saf değiştirmiştir. İdam vakti
yaklaşırken rahibin bağışlanma karşılığı birliktelik teklifini yine reddeder
Esmeralda ve Quasimodo’nun yalvarmaları da işe yaramaz. Zangoç ile çingeneler,
hapsedildiği yerden kaçırmayı başarsalar da Esmeralda’nın meydanda idam edilmesini
engelleyemezler. Sonunda ıstırap ve öfke içindeki Quasimodo bütün dramın
müsebbibi rahibi kilisenin merdivenlerinden iterek öldürür.
· LE
CORSAIRE
Bolshoi Görseli |
Librettosu Jules
Henri Vernoy de Saint Georges’a ait, koreografisini Joseph Mazilier’in yaptığı,
ilk defa 1856’da Paris’te sahnelenen eserin bestecisi Adolphe Adam’dır.
Bale, bir
korsanın aşkını anlatır. Osmanlılara ait bir Ege adasına çıkan Korsan Conrad,
esir pazarında gördüğü Medora’ya aşık olur. Ancak genç kadın arkadaşıyla
birlikte adanın zenginlerinden bir Paşa’ya satılır. Her ne kadar Conrad,
Medora’yı kaçırsa da Paşa’nın haremine düşmesini engelleyemez. Bunun üzerine
sevdiğinin tutulduğu saraya gizlice girer ve onu buradan da kaçırır. İkili
korsan gemisiyle denize açılır, fakat bu kez de aniden çıkan bir fırtınaya
tutulurlar. Finalde azgın dalgalar ve şiddetli rüzgârın dinmesinin ardından geminin
karaya oturduğu görülür. Aşk galip gelmiş, çift kurtulmuştur.
· DON
KİŞOT
İstanbul Devlet Opera ve Balesi |
Librettosu
Marius Petipa’ya ait, koreografisini Petipa ve Alexander Gorskiy’nin yaptığı,
ilk kez 1869’da Moskova’da sergilenen eserin bestecisi Ludwig Minkus’tur.
Balenin konusu, Cervantes’in Don Kişot
adlı ünlü eserine dayanır. Okuduğu hikâyelerden etkilenen yaşlı soylu Don
Kişot, kendisinin de bir şövalye olduğu zannıyla maceralara atılmak, hayali
aşkı Dulcinea’nın kalbini kazanmak amacıyla uşağı Sancho Panza ile yollara düşer.
Bu şekilde vardıkları Sevilla’da bir meydanda aşık çift Kitri ve Basilio ile
karşılaşırlar. Don Kişot başlangıçta Kitri’yi, Dulcinea sansa da sonrasında
sevgililerin evlenmesine yardım eder. Fakat bu hiç kolay olmayacaktır. Yaşlı
adamın, hayali ya da gerçek pek çok engelle mücadele etmesi gerekecektir.
Balenin en çarpıcı kısmı kuşkusuz, kitapta da aynı değerde yer tutan, yaşlı
şövalyenin yel değirmenleriyle savaştığı sahnedir.
Finalde Kitri ile Basilio düğünü yapılırken,
Don Kişot da yanında uşağıyla yeni maceralara doğru yola çıkar.
· COPPÉLIA
Ankara Devlet Opera ve Balesi |
Librettosu Charles-Louis-Étienne Nuitter’e
ait, Arthur Saint-Léon’un koreografisiyle ilk defa 1870’de Paris’te sergilenen
eserin bestecisi Léo Delibes’tir.
Balede, oyuncak
bir bebeğin işleri karıştırdığı bir aşk hikâyesi anlatılır. Coppelia, yaşlı Coppelius’un
insan boyutlarında yaptığı, mekanik bir bebektir. Bir davette ilk kez ortaya
çıktığında, hareketleri ve güzelliğiyle bütün genç erkeklerin dikkatini çeker,
bunlar arasında Swanilda ile nişanlı Franz da bulunmaktadır. Onun başka bir
kadına gösterdiği ilgiyi kıskanan genç kadın, rakibine duyduğu meraktan ötürü yaşlı
adamın evine gizlice girdiğinde gerçeği öğrenir ve sevgilisine ders vermek
ister.
Böylece Coppelia’nın kılığına girerek
Franz’ın karşısına çıkar. Fakat genç adamın oyuncak bebeğe kur yapmasına fazla
dayanamaz. Her şey anlaşıldığında Franz hem utanır, hem de büyük pişmanlık
duyar, nişanlısından özür diler. Neticede Coppelius Coppelia’sını alır gider,
iki sevgili birleşir. Artık herkes mutludur.
· LA BAYADÈRE
The Royal Ballet |
Librettosu Marius Petipa ve Sergei
Khudekov’a ait, Petipa’nın koreografisiyle ilk defa 1877’de St. Petersburg’da sergilenen
eserin bestecisi Ludwig Minkus’tur.
Üçlü bir aşk hikâyesini
konu alan bale, Hindistan’da geçer. Tapınak dansçısı Nikiya ile savaşçı Solor
birbirine aşıktır. Ancak Raca, kızını savaşçıyla evlendirmeye karar vermiştir.
Solor da kızın güzelliğine kapılmıştır. Nikiya aşkından vaz geçmemekte ısrar
edince, Raca ile kızı dansçıyı öldürtmeye karar verir. Çiftin nişan töreninde
dans eden Nikiya’yı, Raca tarafından gönderilmiş çiçek sepetinde saklanmış zehirli
bir yılan sokar. Genç kadın, tanrıların lânetini kendisine bu kötülüğü
yapanların üstüne çağırarak can verir.
· KUĞU
GÖLÜ
Librettosu Vladimir Petroviç Begiçev ve
Vasili Geltser’e ait, Julius Reisinger’in koreografisi ile ilk defa 1877
yılında Moskova’da sergilenen eserin bestecisi Pyotr Ilyich Tchaikocsky’dir.
Kuğu Gölü, büyülü bir aşk hikâyesidir.
Prens Siegfried, bir gece ormanda dolaşırken Prenses Odette ile karşılaşır ve ikili
birbirlerini görür görmez aşık olur. Prenses, arkadaşlarıyla kendisine yapılan
bir büyü yüzünden gündüzleri kuğu, geceleri insana dönüştüklerini, ancak
ihanetsiz bir aşkın büyüyü bozabileceğini anlattığında; Prens, daima sadık
kalacağına söz vererek onu ertesi gece düzenlenecek baloya davet eder.
Bu noktada işe büyücü karışır ve
Odette’in yüzünü verdiği kızıyla baloya gelir. Her şeyden habersiz Prens,
sevdiği kadın sandığı Odile (siyah kuğu) ile evleneceklerini ilân etmek
üzereyken salona giren Odette, ihanete uğradığını düşünerek üzüntüyle oradan
ayrılır ve göle geri döner. Prens gerçeği anladığında, sevdiğinin peşinden
gider, olanları anlatarak kendisini affettirir. Ancak büyücü yeniden ortaya çıkar ve genç
adama kızıyla evlilik yemini ettiğini hatırlatır. Prens, Odette’ten
ayrılmaktansa birlikte ölmeyi yeğlediğini söyler.
Eserin iki sonu vardır. Birinde, iki
sevgili gölde ölür, büyü bozulur ve Odette’in arkadaşları insana dönüşür. Fakat
genellikle bu üzücü sondan ziyade mutlu biten ikincisi tercih edilir. Burada
aşk her şeye üstün gelir, büyücü ölür, büyü bozulur, Odette ve arkadaşları
insana dönüşür, sevgililer kavuşur.
· UYUYAN
GÜZEL
Bolshoi Balesi Görseli |
Librettosu Ivan
Vsevolozshky ile Marius Petipa’ya ait, Petipa’nın koreografisiyle ilk kez 1890’da St.
Petersburg’da sahnelenen eserin bestecisi, Pyotr Ilyich Tchaikocsky’dir.
Dünyanın en ünlü gösterileri arasında
yer alan balenin konusu yine çok ünlü bir masala dayanır: Kral, kızının
doğumunu kutlamak için sarayda büyük bir davet vermektedir. Konuk periler küçük
prensese güzel yetenek ve nitelikler hediye ederlerken davete çağrılmamış bir
başka peri ortaya çıkar ve öfkeyle prensesi lânetler. Buna göre, prenses onaltı
yaşına geldiğinde eline iğ batacak ve ölecektir. Herkes büyük bir şaşkınlık ve
üzüntüye kapıldığı sırada iyi kalpli başka bir peri işe karışır, büyüyü tamamen
bozamasa da değiştirir. Prenses, ölmeyecek ancak uykuya dalacaktır.
Kral, her ne
kadar ülkedeki tüm iğneleri yok ettirse de, büyünün işlemesini ve kızının saraydakilerle beraber derin bir uykuya
dalmasını engelleyemez. Yüz yıl sonra ormanda avlanmaya çıkmış yakışıklı bir prens,
sarayı ve prensesi bulur. Uyuyan güzeli öperek uyandırır. Böylece büyü bozulur,
çift evlenir.
· FINDIKKIRAN
Libretto’su Marius Petipa’ya ait,
Petipa ve Lev Ivanov’un koreografisiyle ilk defa 1892’de St. Petersbur’da
sergilenen eserin bestecisi Pyotr Ilyich Tchaikovsky’dir.
Balede, Clara adındaki küçük kız ile yeni
yıl partisinde ona hediye gelen fındıkkıranın öyküsü anlatılır. Partiden sonra
herkes yatmaya gittiğinde kız oyuncağını kontrol etmek maksadıyla yılbaşı
ağacının yanına gelir ve kucağında onunla uyuya kalır. Gece yarısına doğru
duyduğu seslerle uyanır, her tarafı fareler sarmıştır, kaçmaya çalışır ancak
başaramaz. Bu sırada oradaki oyuncakların hepsi canlanır, fındıkkıran’ın
komutasında farelerle savaşmaya başlarlar. Yenilmek üzerelerken, Clara’nın
fareler kralını öldürmesiyle kurtulurlar ve fındıkkıran bir Prense dönüşür.
İkili böylece farklı boyutlarda, sabaha dek sürecek fantastik bir maceraya
atılır.
Gün doğumunda ağacın altında gözlerini
açan küçük kız, kendisini oyuncağına sarılmış halde bulur.
· BAHAR AYİNİ
Librettosu Nicholas Roerich’e ait, Mari
Rambert’in koreografisi ile ilk defa 1913 yılında Paris’te sergilenen eserin
bestecisi Igor Stravinsky’dir.
Bahar Ayini, pagan geleneklerine göre bahar
kutlamaları sırasında toprağın verimliliğinin artması için kurban verilmesini
anlatır. Birinci bölüm, delikanlılar ve genç kızlar arasında dansa davet
şeklinde başlar, giderek çekişmeli ve mücadeleci bir forma bürünür, kızların
geri çekilmesi, sahnede kalan erkeklerinse danslarını sürdürmesi ve yaşlı bir
bilgenin yeryüzünün övgüsünü yapmasıyla biter.
İkinci bölüm, kimin kurban edileceğinin
belirlenmesiyle başlar, kurbanın yüceltilmesi ve ataların ruhunun anılmasıyla
devam eder, kurban verilecek genç kızın ölünceye dek dans etmesiyle ile de sona
erer.
· ŞEHRAZAT
Royal Lviv Ballet |
Librettosu Michel Fokine ve Léon Bakst’a
ait, koreografisini Michel Fokine’in yaptığı ilk kez 1920’da Paris’te
sahnelenen eserin bestecisi, Nikolay Rimski-Korsakov’dur.
Balenin konusu,
ünlü Binbir Gece Masallarına dayanır. Kendisine ihanet eden karısını öldürten
Şah Şehriyar, nefret ve intikam duygularıyla her gece bir kadını nikâhına
almakta, sabaha karşı da idam ettirmektedir. Nihayetinde vezirin güzel ve
akıllı kızı bir plân yaparak, hükümdara eş olur. İlk gecelerinde Şehrazat,
Şehriyar’a bir masal anlatmaya başlar, ancak gün doğduğu halde bitiremez.
Merakına yenilen hükümdar, genç kadının idamını ertesi sabaha erteler. Bu böyle
devam eder.
Korsakov’un, Deniz ve Sinbad’ın Gemisi,
Kalender Prens, Genç Prens ve Genç Prenses ile Bağdat’ta Şenlik- Geminin Batışı
başlıklı dört bölümden oluşan eseri, Şehrazat’ın Şehriyar’ın kalbini
kazanmasıyla son bulur.
· BİR
ORMAN MASALI
1944 yılında Ankara’da Halkevi’nde Lydia
Krassa Arzumanova (Leylâ Arzuman) koreografisiyle sergilenen ve ilk Türk Balesi
olma özelliğini taşıyan eserin bestecisi Ahmet Adnan Saygun’dur.
Alt tablodan meydana gelir: 1.
Preambule, 2. Korku, 3. Su, 4. Gece, 5. Nocturno (Gece orman cinlerinin ayini),
6. Sakin Orman ve Ay.
· ÇEŞMEBAŞI
Gülcan Tunççekiç, Engin Akaoğlu, 1965 |
Dame Ninette de Valois’nın
koreografisiyle ilk defa 1965’te Ankara’da sergilenen ve ilk özgün bale olarak
kabul edilen eserin bestecisi Ferit Tüzün’dür.
Çeşmebaşı’nda belirgin bir konu
bulunmamakla birlikte, Türk folkloruna ilişkin ritim ve danslar sergilenir.
Altı bölümden meydana gelir: 1. Giriş, 2. Horon, 3. Pas de deux, 4. Oyun
Havası, 5. Türkü, 6. Bar ve Son Oyun.
Mersin Devlet Opera ve Balesi |
Librettosu ve koreografisi Armağan
Davran ile Volkan Ersoy’a ait, ilk defa 2014’te Mersin’de sergilenen eserin
bestecisi Can Atilla’dır.
Bale, ünlü
Osmanlı denizcisi Piri Reis’in hayatından kesitler sunar. Denizlerde birlikte
seyahat ettiği amcası Kemal Reis’in ölümü üzerine inzivaya çekilen Piri Reis,
seyahat notları ve elindeki bilgileri birleştirerek “ilk dünya haritasını”
çizmeye başlar. Daha sonra Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine katılır ve
burada rastladığı Amunet’le birbirlerine aşık olurlar. Fakat Mısırlı güzelin
ağabeyi bu durumu tasvip etmez, onu öldürmek ister. Son anda kurtulan Piri Reis
ülkesine geri döner.
Kanuni Sultan Süleyman tahta geçtiğinde
Derya Beyi ünvanı alan ünlü denizci “Kitab-ı Bahriye” adını verdiği eserini
nihayet tamamlayarak Topkapı Sarayı’nda yapılan bir törenle Sultan’a takdim
eder. Bu arada Amunet’in aşkı uğrunda can verdiği haberi de gelir. Bale,
hüzünlü bir hayalde iki aşığın vedalaşmasıyla son bulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder