Yazan: Özlem PEKCAN
Yaşamı
1568 yılında Calabria – Stilo’da doğan ve asıl adı Giovanni Domenico
Campanella olan yazar 1582’de Domeniken Manastırı’na girer, San Tommaso
d’Aquino’ya ithafen, Tommaso ismini alır. Bir yandan çeşitli hocalardan teoloji
ve felsefe dersleri alırken diğer yandan da Erasmus, Marsilio Ficino ve
Bernardino Telesio’nun eserlerini okur. Özellikle Telesio’nun “De Rerum Natura
Iuxta Propria Principia – Kendi İlkelerine Göre Varlıkların Doğası Hakkında”
başlıklı eseri, Aristoteles’in fiziki dünyasına alternatif dünya fikrini geliştirmesinde
etkili olur Aristoteles’in
fiziki dünyasının karşısına alternatif dünya fikrinin yerleşmesinde ve
geliştirmesinde etkili olur. Böylece Skolastik Aristotelesci Felsefeyi reddederek, bilginin tüm doğal
varlıkların sahip olduğu duyulardan kaynaklandığına ilişkin ampirik düşünceyi
benimser. 1589’da yazdığı “Philosophia Sensibus Demonstrata – Duyularla
Açıklanan Felsefe”de Telesio’nun duyulara dayalı felsefesini savunur,
deneysel alanın önemine vurgu yapar.
Ancak yerleşik fikir ve inançlara öylesi muhalif görüşler geliştirmiştir ki
diğerlerini olumsuz etkilememesi için manasıtrdan uzaklaştırılır ve aynı yıl canlı kültürel bir ortama sahip
Napoli’ye taşınır. Orada Giambattista della Porta rehberliğinde doğal büyü
ve okültizm[1] konusunda eğitim
alır. Hümanist düşünceden hayli etkilenir, özellikle büyünün bilim içindeki
gelişim ve evrimi hakkında makaleler yazar. “De Sensu Rerum et Magia
– Del Senso delle Cose e della Magia” bir elyazmasıdır ve üzerinde çok
uğraşılmış bir çalışmanın ürünüdür. 1590’da yazdığı Lâtince nüsha
1592’de Bologna’da yol arkadaşları tarafından çalınır, söz konusu nüsha daha
sonra hakkında açılan sapkınlık davasında aleyhine kullanılacaktır. Ancak
Campanella vaz geçmez, 1604’de aynı eserin İtalyancasını, ardından da yeniden
Lâtincesini yazar. Sonunda kitabın ilk baskısı 1620’de Frankfurt’ta
yayınlanır, bunu 1637’de Paris’te yeniden basımı takip edecektir.
Napoli’deyken astrolojiyle ilgilenmeye başlar, sonraki yazılarında
astrolojik referanslar yapması temel özelliklerinden biri haline
gelir. Sıradışı görüşlerinin yanı sıra Aristoteles düşüncesine karşı
duruşu kısa süre sonra Kilise’yle arasını açar. Napoli’ye yerleştikten iki yıl
sonra 1591’de Campanella, Engizisyon tarafından ilk defa sapkınlık ve
büyücülükle suçlanır, Calabria’ya gönderilerek kendi manastırında zorunlu
ikâmete tâbi tutulur. Bu duruma tahammül edemeyerek kaçar; Roma,
Floransa gibi kentleri dolaştıktan sonra 1592’de Padova’ya gelir.
Burada Paolo Sarpi ve Galileo Galilei ile tanışır, üniversitede ders
vermeye başlar. Derslerinde dinde reform yapılması, bütün halkların tek bir
sivil ve dinsel düzende birleştirilmesi gerektiğini savunur. Savunduğu fikirler
başını yine derde sokar, evrensel ruh doktrinine (panpsişizm) dayalı sapkın
görüşlerin propagandasını yapmak, ayrıca bir Yahudi ile tartıştığı halde onu
ikna edememek gibi suçlamalarla tutuklanır, işkence görür ve 1593’te hapse
atılır. 1594’te Engizisyon’un Roma’daki hapishanesine gönderilir. Burada,
1597’de başı vurulduktan sonra yakılacak olan başka bir ütopik düşünür
Francesco Pucci ve 1600’de diri diri yakılarak öldürülecek eski bir dominiken
Giordano Bruno ile yolları kesişir.
1597’de yeni bir suçlamayla karşı karşıya kalsa da nihayetinde sihirbaz,
büyücü olarak artık iyice ün kazandığı Calabria’daki manastıra gönderilir
bir kez daha. İspanyol egemenliğindeki topraklarına geri döndüğünde
karşılaştığı manzara hiç de iç açıcı değildir. Ağır vergiler, toprak ağalarının kötü
yönetimi, açlık ve sefalet altında ezilen halkın durumuyla derinden derine
sarsılırken, Platon’un ideal devletindekine benzer şekilde malların ve
kadınların paylaşımını temel alan toplum düşüncesi iyice gelişmeye başlar.
Öte yandan Gioachhino da Fiori’nin kehanetleri ve astronomik gözlemlerine
dayanarak 1600’lerin dünyasının büyük felâketler ve yıkımlar yaşayacağı,
değişimlere uğrayacağı fikrine kapılır.
Calabria’yı İspanyol egemenliğinden kurtarmak, eşitlik ve adalete dayalı,
paylaşımcı yeni bir yönetim kurmak üzere içinde yer aldığı halk isyanı kanlı
bir şekilde bastırılarak başarısızlığa uğradığında 1599’da yine tutuklanır,
ağır işkenceler görür ve ölüme mahkûm edilir. Deli rolü yaparak idamdan
kurtulur, cezası ömür boyu hapse çevrilir.
Kesintisiz 27 sene sürecek esareti esnasında kendisini derin ve yoğun
çalışmalara adar, Paesie, Città del Sole, Apologia per Galileo, La
Metafisica ve Teologia gibi başlıcaları da dahil eserlerinin
çoğunu hapsedildiği Engizisyon zindanlarında yazar.
Campanella, astroloji bilgisine hayranlık duyan Papa VIII. Urbano’nun da
(1623-1644) desteğiyle özgürlüğüne ancak 1626’da kavuşur. Serbest kaldığında
Roma’ya gider. Bu arada tutulmalar ile yıldızlar ve gezegenlerin olumsuz
etkilerini yok etmek amacıyla gizli bir grup kurar, diğer yandan da Papa’yı
Kilise’de reform yapması için ikna etmeye uğraşır. Yaşamının önceki
safhalarındaki gibi yine birçok suçlamayla karşı karşıya kalır. 1632’de Galilei
Galileo’nun Kopernikçi düşüncelerini savunduğu gerekçesiyle hakkında dava
açılır. Daha da önemlisi 1634’te yeniden İspanyollara karşı komplo kurmak
ve isyana kalkışmakla suçlanır.
Bu kez Fransa’ya kaçar, büyük bir konukseverlikle karşılandığı Paris’te
Kral XIII. Louis ve “De Sensu Rerum et Magia” adlı eserini ithaf edeceği
Kardinal Richelieu’nün himayesine girer.
Bu yıllarda Campanella eserlerini yeniden düzenler, büyük bölümünün baskısı
gerçekleşir, Fransız monarşisi lehine yazılar yazar, düşüncelerini rahatlıkla
ifade edebildiği rahat bir yaşama kavuşmuştur. Diğer taraftan dönemin pek çok ünlü
düşünürüyle tanışır. Bunlar arasında Pierre Gassendi (1592-1655), Marin
Mersenne (1588-1648) ve şiddetli polemiklere girdiği Rene Descartes (1596-1650)
sayılabilir.
Campanella, türlü işkence ve acıları geride bıraktıktan sonra huzuru
bulduğu az sayıdaki yılın ardından 1639’da Paris’te Saint- Honoré Domeniken
Manastırı’nda ölür.
Başlıca Eserleri:
· Philosophia Sensibus
Demonstrata (1589)
· De Sensu Rerum Et
Magia (1589)
· Monarchia Di Spagna
(1600) – Barış ve adaletin sağlanması halinde İspanyol Monarşisinin, evrensel
bir monarşiye dönüşebileceğine dair
· La Citta Del Sole
(1602) En ünlü eseri.
· Philosophia Rationalis
(1606-1614)
· Theologia (1613-1624)
“Doğal” teoloji hakkında yazılmış 29 ciltlik eser
· Apologia pro Galilaeo
(1616 -1622)
· Phliosophia Realis
(1623 / 1637)
· Metaphysica (1638) –
Marsilio Ficino’nun doğal büyü düşüncesi hakkında detaylı analizler
· Atheismus Triumphatus
(1631)
· Aphorismi Politici
(1635) İspanyol Monarşisi karşısında giderek güçlenen Fransız Monarşisi
hakkında
· Ecloga In Principis
Galliarum Delphini Admirandam Nativitatem (1639) 1638’de Fransa’da doğan ve
tahta çıktıktan sonra “Güneş Kral” lâkabını alacak XIV. Louis’nin onuruna
Campanella’nın Düşünce Sistemi
Campanella’nın düşünce sisteminin temelinde; şeytani büyünün zıttı kutsal
büyü olarak da adlandırılabilecek doğal büyü, Telesio ile Giordano
Bruno’da da görülen dünyanın canlı ve duyarlı olduğu fikrine dayanan
panpsişizm, astrolojiyle doldurulmuş politik-dini ütopya, Aristoteles
karşıtlığını içeren karma bir felsefe bulunur.
Telesio gibi o da Tanrı bilgisini açıklama sorunsalıyla uğraşır.
Campanella’ya göre insan/Tanrı arasındaki ilişkide, kişisel bilinç deneyimin
temelinde yer alır ve Tanrının varlığı ancak insanın bilincinde
biçimlenen Tanrı ideasından anlaşılabilir.
İnsanlarda, hayvanlarda ve nesnelerde bulunan evrensel bir duyarlılığın
varlığını kabul eder. Telesio’dan farklı olarak, insana değerini geri verirken
iki tür bilginin varlığını öne sürer: Bunlardan ilki fıtratta mevcut yani
doğuştan gelen içsel bilgidir, ikincisi ise dünyevi, duyularla kazanılan dışsal
bilgidir. İçsel bilgiyi “sensus additus – kendiliğinden gelen bilgi”, dışsal
bilgiyi de “sensus abitus – dış dünyadan gelen bilgi” olarak tanımlar. Ona
göre dış dünya bilgisinden
şüphe edilebilir, ancak kendiliğinden gelen bilgiden asla. Duyusal bilgi kesin
bir bilgidir; akla dayanan bilgiyse, ayrıca kanıtlanmayı gerektirdiğinden kesin
değildir. Ruh, nesneleri bilmeden önce, kendi
kendisini hiç kuşkuya yer bırakmayacak biçimde bilir. Dışsal bilgiye insanlar
ve hayvanlar sahip olabilir, içsel bilgi ise sadece insana özgüdür ve varoluş
düşünmekle mümkündür. Bu düşünceler daha sonra ünlü “cogito ergo sum –
düşünüyorum öyleyse varım” söylemiyle zirvesini bulacaktır.
Tıpkı bilgi gibi din de ikiye ayrılır: Doğal din ve pozitif dinler.
Doğal din, evrensel düzenden kaynaklanır, dünya tanrısal bilgeliğin ve tanrısal
zekânın kendisini göstermesidir. Pozitif dinler ise devlet tarafından dayatılsa
da esasında doğal dinin özel biçimlerinden başka bir şey değildir.
Kutsal yaratımın ürünü tabiatın üç esastan yani madde, sıcak ve soğuktan
meydana geldiğine dair Telesio’nun görüşünü benimsemekle birlikte, ondan farklı
olarak, Campanella’ya göre Tanrı dünyayla alâkadar değildir, O varlığını
sürekli biçimde Kuvvet, Bilgelik ve Aşk aracılığıyla gösterir.
Temel unsurlarını kısaca özetlemeye çalıştığımız bu düşünce sistematiği, en
güzel ifadesini Güneş Ülkesi’nde bulur.
Civitas Solis veya Città del Sole veya Güneş Ülkesi
Campanella’nın ismini günümüze dek taşıyan bu en ünlü eserinin yazılışı,
Castel Nuovo’da tutuklu bulunduğu 1602 yılına kadar uzanır. Platoncu
geleneği izleyen ve diyaloglar halinde düzenlenmiş bu ilk
yaratım, İtalyanca ve elyazmasıdır. Reform karşıtı hareketlerin ve
uygulamaların güçlendiği, yazarın kendisinin de ilk elden deneyimlediği sansür,
baskı ve işkencenin yaygınlaştığı bir dönemde, Civitas Solis başlığını
taşıyan Lâtince versiyonu, ilk defa 1623’te Frankfurt’ta Tobia Adami
tarafından basılan “Realis Philosophia Epilogistica” başlıklı eserin Politica
bölümünde yer alır.
Yazar Fransa’ya yerleştikten sonra, tüm eserlerini on kalın ciltte
toplayarak bastırmaya karar verir. Bu çalışma esnasında aralarında “Civitas
Solis”in de bulunduğu bütün eserleri “Phliosophia Realis” başlığı altında
toplanır ve ölümünden önce ancak beş cildi basılabilir (1637). İtalyanca olan
orijinal metin “Città del Sole” ise çok sonraları 1904 yılında Modena’da Enrico
Solmi tarafından basılacaktır.
Elinizdeki kitap da 1602’de Campanella’nın kaleminden İtalyanca yazılan ilk metin temel
alınarak çevrilmiştir.
Eser; aynı zamanda Rahip olan Kudüs’teki San Giovanni Osptalieri
Tarikatına bağlı bir Şövalye ile
Kristof Kolomb’un keşif gezilerine katılmış Cenevizli bir denizci arasında
geçen diyaloglar şeklinde yazılmıştır. Denizci, Güneş Ülkesi’nde
yaşadığı, gördüğü ve öğrendiği şeyleri naklederken, rahip de sorduğu
sorularla konuşmanın yönünü tayin eder.
Her şeyden önce, Campanella’nın hayali ülkesinin “Güneş” adını taşıması
basit bir tercihten öte daha derin anlamlar taşır. Ülke sakinleri, “Tanrı’nın
yüzünü ve yansımasını” gördüklerine inandıkları Güneş’i onurlandırır.
Campanella’nın yıllarca süren hapislik hayatında çevresindekilere anlatıp
durduğu ve bir tür güneş kültüne dayanan devleti, görev, sorumluluk, yaşam
şekli bakımından “komünist” bir yapıya sahiptir.
Kitabın temel kaynağı, Campanella’nın tecrübe ve ideallerinin yanı sıra
Platon’un “Devlet” ve Thomas More’un “Ütopya” adlı eserleridir. Buna karşılık başka izlere rastlamak
da mümkündür. Meselâ, Kentin tek merkezli, giderek daralan yedi halkadan ve simetrik
yollardan oluşan mimari tasarımı,
Leonardo da Vinci’nin askeri bir çizimiyle benzerlik arz eder. Herodot’un
“Hikâyelerinde” betimlediği Ecbatana Kalesi, Güneş Ülkesi’nin her bir halkasını
çevreleyen canlı renklerle bezeli surlarında gösterir kendisini. Son olarak da,
Dante’nin ünlü eseri “İlâhi
Komedya”nın “Araf” başlıklı bölümünde ruhların konuk edildiği şatonun etrafının
yedi yüksek surla çevrili olduğunu ekleyelim.
Helenistik dönem ütopyalarının yanı sıra, Antik Lâtin yazarlar
arasında da Güneş Devlet ideası görülür. Örneğin; Yaşlı Plinius,
Fenike efsanesini anlatırken bir yerde Campanella’nın Güneş Ülkesi’nin
bulunduğu Taprobana adasına yakın yerde benzer bir adadan “Solis İnsula - Güneş
Adası”ndan bahseder. Sonuçta, güneş devleti ideasının Stoacı geleneğin
genelinde hâkim bir düşünce olduğu söylenebilir. Burada hatırlanması gereken
diğer önemli husus da Rönesans sanatçılarının özlemi içinde
bulunduğu Altın Çağ’ın, Antik Roma’nın zaferlerle süslenmiş
parlak dönemi olduğudur.
Campanella’nın güneş imgelemi, düşüncelerini benimsediği Bernardino
Telesio’nun “düalist tabiat” anlayışında şekillenir. Telesio’nun
tasarladığı “tabiat sistemi” esasen iki zıt ve denk kavrama dayanır: Soğuk
ve sıcak. Soğuk karanlık, koyu ve çoraktır, yeryüzünde bulunur. Sıcak ise
parlak, saf, canlı, hareketli olup kaynağı güneştir. Buradan hareketle, güneş,
evrenin itici gücü, yaşam kaynağı ve kozmik dinamizmin merkezi, ayrıca Tanrı’nın en yüksek yansımasıdır. Diğer taraftan da yenilenmiş,
korkularından arınmış, tabularını yıkmış, eşitlikçi ve adil bir toplumun
kurduğu devlet düzeniyle doğacağına inandığı “Altın Çağ”ın en kuvvetli
simgesidir.
Fikrî yapısı göz ardı edildiğinde bile yaşamının 27 yılını ışık ve havadan
yoksun hücrelerde geçirmiş Campanella için güneşin fiziki anlamı ve özlemi de
yadsınamaz bir gerçektir. Bu yüzden yazılarında sık sık gün ışığını görmek veya
açık havada rahatça nefes almak hasretini dile getirdiği görülür.
Kentin Konumu ve Yapısı: Güneş Kenti, düz bir
ovanın ortasında yükselen bir tepeye kurulmuştur. Tek merkezli, zirveye kadar
giderek daralan, her birinin etrafı surlarla çevrili, yedi halkaya bölünmüştür.
En geniş dolayısıyla en aşağıdaki halkanın çapı yedi bin, en dar ve en tepedeki
halkanın çapı ise iki bin fersahtır. Dairesel düzende kurulu kentin bölümleri
arasında geçişler iç ve dış duvarlarda, birbirine paralel konumlanmış çifte
kapılardan sağlanır. Zirvede ise geniş bir düzlüğün ortasına inşa edilmiş, kırk
kadar rahibin yaşadığı ihtişamlı bir tapınak vardır. Burada halkaların
adını taşıdığı yedi büyük gezegeni simgeleyen yedi lâmba sürekli yanar. Ayrıca,
altın harflerle yazılmış “Önemli Şeyler Kitabı” da tapınakta muhafaza edilir.
Yönetim Şekli: Adıyla benzer şekilde ülke, Güneş ismini taşıyan bir Rahip Prens
tarafından yönetilir. Hem metafizikçi hem de teolog olan Devletin bu en yüksek
yöneticisi, tüm bilim ve sanat dallarını, kökenlerini, her şeydeki kudret,
bilgelik ve ilâhi aşkı, varlıkların yerdeki, denizdeki ve gökteki
karşılıklarını, peygamberleri ve astrolojiyi en iyi şekilde bilmek
zorundadır.
Güneş’in Pon, Sin, Mor ya da Kuvvet, Bilgelik ve Aşk adında üç yardımcısı
vardır.
Kuvvet, savaş-barış ve askerlik işlerinden; Bilgelik, sosyal ve teknik
bilimlerden; Aşk ise neslin devamından sorumludur. Tüm meseleler dördü arasında
müzakere edilse de nihaî karar daima Güneş’e aittir.
Toplumsal Yaşam: Ülkede kadınlar ve erkekler eşittir. Aynı eğitim hakkına sahiptirler
ve birlikte çalışır, birlikte savaşırlar. Ağır işler erkekler, daha hafif işler
ise kadınlar tarafından görülür. Evler, odalar, yataklar, eşyalar, mallar ve
ihtiyaçlar ortaktır. Özel mülkiyet kavramının hiçbir şekilde yer
almadığı, her şeyin ortak paylaşılması üstüne kurulu bu sistemde en çarpıcı
unsur kuşkusuz kadınların da ortak olmasıdır. Platon’da sadece üst düzey
yöneticiler için öngörülen bu durum Güneş Ülkesi’nde toplumun tamamına
yayılmıştır.
Neslin sağlıklı bir şekilde devamı belki de altın nesil özlemiyle
gelenekselleştirilmiş bu prensip çerçevesinde, kadınlarla erkeklerin fiziki ve
karakteristik özelliklerine göre eşleştirilerek ilişkiye girmeleri sağlanır.
Böylece kusursuz ve mükemmel bir soy elde edilmesi amaçlanır.
Doğumdan sonra çocuklar emzirildikleri müddet ortak alanlarda büyütülür,
sütten kesildiklerinde de cinsiyetlerine uygun şekilde kadın ya da erkek
eğitmenlerin gözetimi altına girerler.
Günde dört saatten fazla kimse çalışmaz, geri kalan zaman eğlenerek,
tartışarak, okuyarak ya da sportif faaliyetlerle geçer.
Vebadan daha fazla yalandan nefret eden yurttaşların işledikleri suçlar
nankörlük ya da hainlikle sınırlıdır. Bu ütopik ülkede hırsız, katil,
tecavüzcü, ensest ya da zinacıya rastlanmaz. Suçlular düzelene kadar toplu
yemeklerden, kadınlarla görüşmekten ya da diğer onurlu eylemlerden mahrum
bırakılır.
Eğitim, beslenme, sağlık, giyim, fiziki, bedeni ve cinsel ihtiyaçların
hepsi bunlardan sorumlu görevliler tarafından sıkı kurallar çerçevesinde hem
denetlenir, hem de giderilir.
Faydalı besinleri faydasızlardan ayırmak için tıp biliminden yararlanırlar.
Düzenli biçimde ve sırayla et, balık ve sebze tüketirler. Bu şekilde
bünyelerini korur ve güçlendirirler.
Yaşlılar günde üç öğün azar azar, çocuklar dört, diğerleri iki öğün
beslenir. En az yüz, en fazla yüz yetmiş, nadiren de iki yüz yaşına kadar
yaşarlar.
Eğitim ve Kültür: Sütten kesildikten sonra cinsiyetlerine göre kadın ya da erkek
eğitimcilerin gözetimine verilen çocuklar, güzel renk renk kıyafetler
giyer, dörtlü sıralar halinde yürüyerek dil ve duvarda yazılı
alfabeyi, koşmayı, dövüşmeyi ve tarihi kişilikleri öğrenirler.
Yedi yaşını bitirdiklerinde tabii bilimlere, ardından matematik, tıp ve
diğer bilimlere geçerler. Aldıkları eğitimden sonra da yetenek ve
eğilimlerine uygun görevlere seçilirler.
Daha düşük seviyedeki çocuklar köylere gönderilir, bir yandan eğitim
görürken diğer yandan da tarım ve hayvancılıkla uğraşırlar. Bilgi ve becerisi
fazla olanlar, işini iyi yapanlar üstünlük sağlar. İlerleme ve gelişme
gösterenler tekrar şehre gönderilir.
Ülkede savaş sanatı, tarım ve hayvancılık ortak uğraşlardır, herkes bu
işleri bilmek zorundadır. Çok çalışanlar, ustalık konumuna erişenler ve
fazladan bir iş bilenler daha fazla saygı görür.
Çoğunlukla aynı burç ve yaştakiler benzer erdemlere, fiziki hatlara ve
alışkanlıklara sahip olduklarından, ayrıca eğilim ve yeteneklere göre iş bölümü
yapıldığından, devlet mekanizması ahenkle çalışır.
Güneş kentliler, bilimle uğraşmadıkları zamanlarda gruplar halinde kırlara
gezmeye gider, ok atar, atış talimi yapar ve bitkileri incelerler.
Sözlü sanatlar herkese açıktır, başarılı bulunanlar okuyucu yapılır.
Çoğunlukla din adamlarınca gerçekleştirilen bu faaliyet mekanik işlerden daha
makbuldür.
Herkesin yüzme bilmesi zorunludur, kentin içinde ve dışında havuzlar,
bunların içinde de çeşmeler vardır.
Tarım ve Hayvancılık: Güneş Ülkesi’nde tarıma büyük değer verilir.
Topluca araziye çıkılır, müzikler eşliğinde toprak sürülür, hasat veya
bağbozumu yapılır. Tohumu bozduğuna ve ömrü kısalttığına inanıldığından çok az
gübre kullanılır. Ekinler hızla büyür ve çoğalır.
Güneş Ülkeliler, toprağın kendilerine yetecek kadar kısmını sürer geri
kalanında hayvanları otlatırlar. Hayvancılık üst seviyede bir eylemdir. En iyi
ırkı elde etmek için hayvanları çiftleştirecek uygun zamanı belirlemek amacıyla
gezegenleri ve burçları takip ederler.
Kadınlar, kaz, ördek ve tavuk sürülerini kente yakın yerlerde otlatır,
peynir, tereyağı ve benzeri şeyler yaparlar. Horoz beslemek ve meyve
yetiştirmekle epeyce uğraşırlar,
Tarımla ilgili en gizli bilgiler Georgica, hayvancılıkla ilgili olanlarsa
Buccolica adlı kitaplarda yer alır.
Savaş Sanatı: Halkta, Romalıları bile gölgede bırakacak bir vatan sevgisi
vardır. Ülkedeki herkes savaş eğitimi alır. Daha çocukken dövüşmeyi, koşmayı ve
taş atmayı öğrenirler. İleri yaşlarda ise komutanlar ateş etmeyi, kılıç
kullanmayı, ok ve mızrak atmayı, ata binmeyi, iz sürmeyi, geri çekilmeyi ve
askeri düzende kalmayı öğretir.
İki ayda bir geçit töreni düzenler, her gün dışarıda silâhlı talim yapar,
kırda at biner, içeride ise savaş sanatı dersi alır, sürekli Sezar, İskender,
Scipion ve Anibal’in öykülerini okurlar.
Kadınlar da şehre yakın savaşlarda erkeklere yardım edecek ve saldırı
altında surları koruyacak ölçüde eğitim alırlar.
Orduya daima Kuvvet komuta eder, ancak gerektiğinde Aşk, Bilgelik ve
Güneş’e danışır.
Meydan savaşlarında, tüm savaş malzemesini ortada toplar, bütün güçleriyle
dövüştükten sonra geri çekilerek düşmanı tuzağa düşürürler, ardından da
kanatlardan saldırırlar.
Kadın ve çocuklar da erkeklerle savaşa gider. Bunlar savaşçılarla
ilgilenir, hizmet eder, ihtiyaçlarını giderirler.
Savaştan sonra, hücum sırasında surlara ilk tırmananlar veya arkadaşına
yardım edenler ot ya da meşe yapraklarından yapılmış taçlarla onurlandırılır.
Bir tiranı öldürerek, cesedini tapınağa getirenlere ise Güneş tarafından yapılan
işe uygun soyadı verilir.
Astroloji Anlayışı: Güneş ülkesinde astrolojiye ayrıca önem
verilir. Öyle ki Kent zamanında ay, güneş ile gezegenlerin konumu ve burçlarla
uyumuna göre inşa edilmiştir. İktidar, dayanıklılık ve mutluluk getirecek şans
noktası ile iyi etkiler sağlayacak açılar en ince ayrıntısına kadar
hesaplanmıştır.
Zaman yıldızların değil güneşin hareketine göre bölünmüştür. Aylar
Ay, yıllar Güneş ile ölçülür ve bu ikisi ondokuz yılda bir uyumlu hale
getirilir. Bu yöntemden yeni bir Astronomi doğmuştur.
Kentliler Batlamyus’u takdir eder, Kopernik’e büyük hayranlık duyarlar.
Onlara göre iki fiziksel temel vardır: Güneş baba ile toprak ana.
Gezegenlerin düzeninin, dünyanın durumunu etkilediğine, her bin ya da bin
altıyüz yılda bir dünyayı değiştirdiğine inanırlar. İçinde bulundukları çağ
Merkür etkisi altındadır. Astrolojik açıdan büyük kavuşumların görülmesinden
hemen sonra büyük bir monarşi kurulacağını, önlenemez değişimler yaşanacağını
düşünmektedirler. Hıristiyanlara büyük faydalar getirecek bu gelişmeler
öncesinde her şeyin tamamen yıkılıp yeniden kurulmasını da kaçınılmaz
görmektedirler.
Ülke sakinleri “özgür irade” anlayışına sahiptir. Buna karşın, yıldızların
sezdirmeden yavaş yavaş hisleri değiştirdiğini, çoğu insanın akıldan ziyade
hislerinin dolayısıyla da yıldızların etkisinde kaldığını da söylerler.
Yıldızlar duygusal işlerde kâfirliğe sürükler; ancak akılcı işlerde
gerçek, kutsal ve aklî yola yöneltir.
İnanç Sistemi: Ülkenin en yüksek dereceli din adamı Güneş’tir. Tıpkı onun gibi
diğer yöneticiler de din adamıdır ve görevleri vicdanları arıtmaktır.
Kentliler hem kendi, hem de başkalarının günahlarını üç büyük yöneticiye
itiraf ederler, onlar ise bunları Güneş’e aktarır. O da bağışlanmaları için
Tanrı’ya dualar eder.
Tanrı’dan başka hiçbir varlığa tapınmazlar, ışık, ısı ve diğer her şeyin
kaynağı ondan gelen güneş öğretisiyle yine sadece ona hizmet
ederler.
Dua ederken dört temel yönü izleyerek sabahları önce güneşin doğduğu, sonra
battığı tarafa, ardından da güney ve kuzeye, akşamları ise tam tersine önce
güneşin battığı, sonra doğduğu tarafa, ardından da kuzey ve güneye dönerler.
Cennet ve cehennemin varlığından pek emin olmasalar da mantıklı bulurlar.
Günahların bedeli cezaların sonsuzluğu da ayrıca kafalarını meşgul eder.
Kıyametin kopacağına tereddütle yaklaşmalarına karşın iyi ve kötü meleklerin
mevcudiyetinden şüphe duymazlar.
Metafizik esasları; Tanrı kaynaklı “varlık” ile varlığın yokluğundan gelen
“hiçlik”e dayanır.
Onlara göre, var oluş ve mükemmellik kadar, var olmayış ve eksiklikten
doğan günah da Tanrısal bir faaliyettir. Var olmamak ve eksiklik günahın özünü
oluşturduğundan insana yolunu şaşırtır.
Güneş Kentliler ölümden korkmazlar, çünkü hepsi ruhun ölümsüzlüğüne ve ölüm
anında, lâyık oldukları takdirde üstün ruhların ya da hükümdarların onlara
eşlik edeceğine inanırlar. Brahmanist ve Pisagorist olmalarına karşın,
Tanrı’nın hükmü dışında, ruhun göç etmesine inanmazlar.
Son Söz
Città del Sole’de Campanella, hayalindeki ideal devleti anlatır. Herkesin
eşit olduğu, neredeyse insani her türlü kusurun kaynağı gördüğü özel mülkiyetin
asla yer almadığı, her şeyin paylaşıldığı, Güneş Ülkesi’nde yurttaşlar, adil
bir yönetim altında huzur ve barış içinde yaşar.
Eserdeki en çarpıcı hususlardan biri, kadının toplumsal hayattaki yeridir.
Günlük işlerin yürütülmesinde, savaşta, barışta, şenlik ve kutlamalarda kadınlar
erkeklerle birlikte yer alır, her türlü sorumluluğu güçleri ölçüsünde paylaşır,
hiçbir hak ve faydadan mahrum bırakılmaz. Bu anlayış kadının değerini bilir ve
artırır görünürken, her şeyin ortak olduğu bir düzende, özel mülkiyetin tamamen
ortadan kaldırılmasıyla ilişkilendirilerek kadınların da paylaşılması meseleyi
çelişkili boyutlara taşır.
Skolastik Öğretiye karşı çıkmasına, Kilise’de reform yapılması gerektiğini
savunmasına rağmen Campanella özünde iyi bir Hıristiyandır. Eserde kurguladığı
inanç sistemi paganist özellikler göstermesine karşın, tek Tanrı ve Teslis
inancını yerleştirmekten kaçınmamış, alt metinde bu şekilde paralellik kurduğu
kendi dininin en nihayetinde Güneş Ülkesi’nde de benimseneceği hissini
uyandırmayı başarmıştır.
Campanella’nın düşünce dünyasının temel taşlarından birini oluşturan
Astroloji, burada da baskın ve belirleyici unsurdur. Kentliler yaşamları
boyunca her türlü işi, yıldızları izleyerek, gezegenlerin hareketlerini
gözlemleyerek ve doğru açıları hesaplayarak görürler. Ağır bir şekilde
büyücülük ve sapkınlıkla suçlansa da Astroloji hiçbir zaman yazardaki inanç ve
din düşüncesiyle çakışmamış, aksine Tanrı’nın varlığını destekler ve kuvvetlendirir
şekilde tezahür etmiştir.
Sonuç olarak; insanı merkeze koyan hümanizm kaynaklı Rönesans’ın ardından
Kilise’nin hiddetle geri döndüğü, reformist hareketlere karşı şiddetli
mücadeleye giriştiği, Engizisyon kılıcını zalimlikle çektiği bir dönemde din
adamı olmasına karşın hayatını savunduğu düşünceler uğruna zindanlarda tüketmiş
bir düşünür ve yazardır Tommaso Campanella. Gördüğü muamelenin temel sebebi
Aristoteles’in dogmatik mantığıyla desteklenen Kilise öğretisine karşı, Telesio
eksenli düşüncelerini savunmasıdır esasen. Diğer taraftan, Avrupa’da birliğini
en son sağlayan ülkelerden biri olan İtalya’nın o çağdaki idarî ve siyasî
dağınıklığı, topraklarında cereyan eden bitmek tükenmek bilmeyen kanlı
savaşların getirdiği yıkımlar karşısında özgürlükçü ve eşitlikçi bir toplumsal
yapı kurulmasına ilişkin fikirlerini gerçeğe dönüştürmek amacıyla Calabria’daki
İspanyol egemenliğine karşı düzenlenen isyanda yer almak gibi eylemleri de
diğer önemli etkenlerdendir.
Elinizdeki kitap, gördüğü baskı ve işkenceler karşısında isyan eden, Altın
Çağ özlemiyle yanıp tutuşan bir ruhun, felsefe, astroloji ve dinle
harmanlanarak dile gelmiş rüyasıdır.
Güneş Ülkesi,
elbette tarihin ilk ve tek “ütopik” ülkesi değildir. Thomas More’dan
Spartacus’e kadar birçok düşünürün ve savaşçının rüyasını süslemiş bir “ideal”
yapılanmadır. Hala da sürdürülmekte olan bir “ideal”dir bu, ama aynı oranda da
güçlüğü de barındırmaktadır. Tüm “iyi şeylerin” ranta dönüştüğü, dünya
ekseninin rant üzerinde döndüğü ve dönmeye de daha uzun süre devam edeceği
belli olan dünyamızda, daha bir çok “Güneş Ülkesi” özlemleri yaşanacak, benzer
kitaplar umutsuzca da olsa yazılacak ve tıpkı Tomaso Campanella gibi kendini bu
uğurda “feda” edecek düşünürler çıkacaktır.
Güneş Ülkesi
insanlığın bitmeyen bir umududur, daha da önemlisi hala koruduğu ve ulaşmaya
çalıştığı tek umuttur.
Umarız bir
gün başarıya ulaşır.
(Okuduğunuz Metin Mayıs
2017’de Öteki Yayınevi tarafından basımı yapılan “Güneş Ülkesi” kitabının
başında yer almıştır.)
[1] Gizlibilimler.
Görünmeyen veya bilinmeyen âlemlere ilişkin gizli ve saklı bilgiler. Maji,
simya, astroloji, nümeroloji, büyü ve kehanet gibi alanları kapsadığı kabul
edilir.
2 yorum:
Emeğinize kaleminize sağlık
Teşekkür ederim.
Yorum Gönder