Kadim bilgilerin bize aktardığına göre; Tanrı önce adamı yarattı, yaratılmışların en üstünü olarak tüm evreni emrine verdi. Ama adam sahip olduğu üstünlükle o kadar yalnızdı ki, ona bir de eş gerektiğine karar verdi ve bunun üzerine kadını yarattı, kaburga kemiğinden. Yani aslında kadın erkek için yaratılmıştı, ondan bir parça ile onu bir parça eksik bırakarak...
Tanrı, Adem ile Havva için cenneti seçmişti mekân olarak. Ama şeytan işi bozdu, gitti kandırdı kadını, adama yedirdi yasak elma'yı. Bu açıdan bakıldığında, tüm zamanların en eski suçu, bir tutku suçuydu. Zira Adem, elmayı Havva'ya olan zaafından ötürü, ona kanıp da ısırmıştı.
Tanrı'nın gazabı, yeryüzü serüveninin ve insanlık tarihinin başlangıcı oldu. İlk büyük suçun cezasını çekedursun kadınla adam, başka günahlar eklemekten de geri durmadılar her biri kendi hesabına, o zamandan bu zamana, kendi yollarında yürüyüp, kendi hikâye-tarihlerini yazarken.
Bu güne vardığımızda ise artık, kadın sayısınca kadın olma hikâyesi var dünyamızda. Doğduğu toprağın, iklimin, ürünü olduğu kültürün özelliklerini üstünde taşırken, özgünlüğü, eşsizliği ve doğasıyla harmanlayarak bunları, yaşıyor ve yazıyor kadın.
Daha özelde ise, Türkiye'de kadın olmak var. Özetlemek gerekirse ülkede kadınlık hikâyesini: Bir yanda baş tacı, gözbebeği, bir yanda üçüncü sayfanın gedikli haberi. Masalların büyülü dünyasının prensesi-kraliçesi, evinin eksik eteği, kaşık düşmanı. Efsanevi aşkların başrolü, kovulduğu cennetin vaatlisi, diğer taraftan da sırtında kötek, karnında bebek. Kısacası ikilemlerin efendisi, kutupların baş yavuklusu...Yani kadınlık hiç de kolay değil, keyifli olduğu tartışılır, tercih edilir mi cevabı net değil.
Sonuç olarak: Türkiye'de kadın olmak; anlatılır değil, anlaşılır hiç değil!
Bir de unutmadan: Kadınlar Günü Kutlu Olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder