"Ben ağlarım yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi"
13. yüzyıl
ortalarında Anadolu coğrafyası, Anadolu Selçuklu Devletinin dağıldığı, Moğol
saldırılarıyla halkın hırpalandığı, irili-ufaklı Türk Beyliklerinin ortaya
çıktığı ve Osmanlı Devletinin kuruluşunun yaklaştığı zorlu bir dönem
geçirmektedir.
Bu
dönemde; savaşlar ve istilâlar yüzünden yokluk, yıkım ve açlık içinde kıvranan coğrafyanın
ve Anadolu halkının tek zenginlik kaynağı Anadolu Erenleridir.
İskender Pala
da son kitabı “OD – Bir Yunus Romanı”nda bunlardan birinin Yunus Emre’nin
hayatını, birkaç ağızdan birden anlatıyor.
Yunus kendi
halinde bir Anadolu köylüsü iken, hayatı köyünün “çekik gözlerin” saldırısına
uğrayıp yağmalanması ve küçük oğlunun ölümü ile alt-üst olur. Karısı, hayatta
kalan tek oğlu ve saldırıdan kurtulan diğer köylülerle yollara düşer ve daha
güvenli olduğuna inandığı topraklarda kendine bir yurt kurar. Ne çare ki;
burada da açlık, yoksulluk ve ölüm peşini bırakmaz. Çok sevdiği karısı Sitare
burada ölür, oğlu bir saldırı sonrasında kaybolur. O ise bir avuç buğday
peşindedir.
Dilden dile
yüzyıllar aşarak günümüze ulaşan bildik öyküsü burada başlar; köylüsü için
buğday istemeye varır Hacı Bektaş Veli’nin kapısına. Herkese olabildiğince
himmet eden Hacı Bektaş, hiç de beklemediği şekilde, “buğday” yerine “hikmet”
vermeyi önerir ona. Ama bizim Yunus kabul etmez-edemez, zira aç köylüsü,
çocuklar aklındadır. Nihayetinde buğdayı alır köyüne döner. Ama köyde taş taş
üstünde kalmamıştır. Ve Yunus yollara düşer, hem kayıp oğlunu bulmak, hem de
reddettiği “hikmete” ulaşmak için.
Hacı Bektaş’ın
kapısından döner, Tapduk Emre’nin dergâhına kapılanır, odun taşır, su taşır.
Zaman zaman yollara düşer, aklının ve ruhunun peşinden ilâhi olanı bulmak için.
Erendir bilmez erdiğini, ama görenler görür, duyanlar duyar ve bilenler bilir
onun ermişliğini.
İskender Pala,
kitapta Yunus’un hayatını anlatırken geri plânda da Anadolu panaromasını naif,
ama etkili ve acıtıcı bir şekilde sunmayı da ihmal etmiyor, Hacı Bektaş Veli,
Mevlâna, Tapduk Emre gibi dönemin diğer erenlerine de selâm ediyor inceden
inceye.
Yine böyle dergâhtan alıp başını dağlara vurduğu
bir dönemde iki “abdal” ile kesişir yolu, onu dostlukla karşılaşır, sofralarını
paylaşırlar. Ancak çözemediği bir durum vardır Bizim Yunus’un; aç karın doymak
istediğinde abdallardan biri duaya durmakta ve sonrasında da önlerinde bir
sofra kurulmaktadır. Bu işin sırrını bir türlü çözemezken bir akşam hiç
beklemediği bir teklifle karşılaşır Yunus:
“Gelgelelim üçüncü günün akşamında sıranın
bende olduğunu söylediler:
-Nasıl yani? Dedim.
- Basbayağı
ahretlik!.. İki gündür dua ettik, elhamdülillah karnımız doydu. Bu akşam da sen
karnımızı doyur bakalım!..
- Aman ahi erenler,
siz benimle alay mı edersiniz?!
- Haşa ki Allah’ın bir
mahluku ile alay edile!.. Hele ki yaratılmışların en şereflisi, kâinatın özü ve
özeti olan insan ile?! Dua buyur ki, amin diyelim!”
Bu
talep karşısında çaresiz kıvransa da çareyi yine de ilâhi olanda arar Yunus:
“Sonra gözlerimi yumdum, Besmele çektim:
-… Rabbim sana sundum
elim. Hadimi bilirim ve benim halimi Sen dahi bilirsin. Bu dervişler sana
yakarırken her kimin yüzü suyu hürmetine dua ettilerse, sen o kulunun yüzü suyu
hürmetine dua ettilerse, sen o kulunun yüzü suyuna beni bunların yanında mahcup
etme İlâhi!..”
Gözlerini
açar ki, dört ayrı sofra önünde durmaktadır şimdi. Kendisiyle eğlenildiğini
düşünür yine, ama beklemediği bir şey olur, abdallardan biri eline yapışır,
diğeri dizini öper ve sorar:
“-Aman kardeşlik, kimin hatırına dua eyledin,
kimin hürmetine istedin ki, sana bu nimet verildi?”
Ve
Yunus o kadar mütevazi, o kadar deryasını bilmez ki, utanır nasıl dua ettiğini
söylemekten de soruya soruyla cevap verir:
“Sonra gayri ihtiyari sordum:
-Peki ya sizler kimin hürmetine istediniz,
ey yarenler?”
Karşılığında
aldığı cevap şöyle olur:
“Cevap vermek istemediler. Sonunda
birbirlerine baktılar ve birisi sanki diğerlerinin de sözcüsü gibi mırıldandı:
-Biz, Tapduk Emre’nin kapısında yıllar yılı
odun taşıyan bir Yunus vardır, onun hürmetine diye dua eder, isteriz. Çok şükür
her gün bize nimet gelir! ”
(OD
- Bir Yunus Romanı, İskender PALA, sf. 214-216)
Yunus’un
hayatındaki en önemli olaylardan biri de Mevlâna ile karşılaşmasıdır. Dost Meclisi’nde vecde gelip de söylediği “Et ü kemik büründüm / Yunus diye göründüm”
kafiyesinden Erenleri incittiğini sandığından hep pişmanlık duymuş,
gözyaşlarıyla vedalaşırken Çelebi Faruk’un kulağına fısıldanan cümlenin
merakını taşımıştır içinde. En nihayetinde de öğrenecektir:
“Çelebi Faruk’un Tapduk Sultan’a söylediği
ise bir cümle idi. Benim kelimelerimi havada karşılayıp söndüren bir cümle.
Mevlâna’nın cümlesi. Yıllar yılı içimde merakla taşıdığım bir heyecanın cevabı.
Utanacağımı düşündüğüm bir eksikli cümle. Tapduk Sultan’ımını tam karşısına
geçip söyledi:
-Dedi ki Efendimiz…
-Söyle Çelebim! Aynen Mevlâna Hünkâr
kardeşimizin kelimeleriyle söyle.
-Sûfîlik yolunda hangi makama erişmişsem, şu
Türkmen kocası Yunus’un ayak izini orada gördüm.
Damarlarımdan canımın çekildiğini hissettim.
Zihnimi Abakay Derviş’in çığlığı yalayıp geçti:
-Kuyuya düştüüü!”
(OD - Bir Yunus Romanı, İskender PALA,
sf.267)
Ne demişti Mevlâna:
“Derviş Yunus, artık iyice inandım ki
bana yan ama tütme dediler. Sana yan ve yandır denilmiş!.. Sen bizi gizli
yüzümüzden tanırsın. Başkalarının gözle göremediğini sen kalp ile görürsün.
Bahtın açık olsun!...”
(OD - Bir Yunus Romanı, İskender PALA,
sf.170)
Aslında, o gün
ayrılırken söylediği bu sözlerle sitem etmemiş, kaderinden haber vermiştir
Mevlâna. Zira Yunus, öncesinde ve sonrasında, tüm hayatı boyunca kendi od’unda,
kâh üzüntüyle, kâh aşkla, kâh pişmanlıkla yanmış ha yanmıştır, öyle ki o ateş
bu gün hâlâ harlamakta ve anlayanları da içine çekmektedir.
Kitapta Yunus
Emre’nin hayat öyküsünü çevreleyen başka hayat öyküleri de var, bunlar bazen
birbirine teğet geçiyor, bazen kesişiyor, bazen de paralel yürüyor. Örneğin,
Molla Kasım, Samuel, Zahir Baba gibi.
Ama biz
Yunus’la başladık onunla bitirelim:
“Ten fânidir, can ölmez
Çün, gitti geri gelmez
Ölür ise ten ölür
Canlar ölesi değil”
Yazan: Özlem Pekcan
ozlem.pkcan@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder